Peru ve Bolivya

Kısa bir Güney Amerika Macerası 7



Yalnızca 2 günlük bir Bolivya gezisinin ardından bu yazıyı yazmak kelimenin tam anlamıyla haddimi aşmak biliyorum. Güney Amerika’nın bu en yüksek, en izole ve en fakir ülkesi hakkında yazmak ve bu işi de, Uyuni’nin güneşi yansıtan tuz düzlüklerinde gözlerim kamaşmamışken, Sucre veya Potosi’yi görmemişken ya da “la Ruta del Che” de Commandante’nin izlerini arayarak La Higuera köyüne yürümemişken yapmak; haklısınız,  gerçekten haddimi aşmak… Ama yine de Bolivya’ya gitmenin zorluğu dikkate alındığında kısacık seyahatimden söz etmemin hoş karşılanabileceğini ümit ediyorum.
...
(Bu arada küçük hatırlatma; Che Guevera, CIA destekli Bolivya Ordusu tarafından Churo isimli dar bir kanyonda yaralı olarak ele geçirildikten sonra 9 Ekim 1967’de, ele geçirildiği kanyona 8 kilometre uzaklıktaki La Higuera isimli küçük köyde öldürüldü…)
...

Peru - Bolivya Sınırı
Bolivya Bizim için Peru’dan geçtikten sonraki ilk durak Copacabana’da başladı. Brezilya’daki dünyaca ünlü adaşıyla pek de bir alakası olmayan bu küçük şehrin ismi, bir rivayete göre Aymara dilinde “Göl Manzarası” anlamına gelen “kota kahuana” sözcüklerinden, bir rivayete göre de And Mitolojisindeki doğurganlık tanrısı “Kotakawana”’dan dan geliyormuş.

Copacabana
Copacabana Bolivya’nın Titicaca gölü kıyısındaki önemli şehri. Klasik tur programlarındaki Peru’dan Bolivya geçişleri genellikle Copacapana’dan yapılıyor ve buradan kalkan Katamaranlar yoluyla La Paz’a doğru devam ediliyor. Şehrin küçük bir plajı, göle inen Arnavut kaldırımı dar sokakları, Peru’dakilere kıyasla çok daha ucuz –bu arada para birimi olarak Nuevo Sole’dan Boliviano’ya geçtik- hediyelik eşya satan dükkân ve tezgâhları var. Ayrıca bir de insanı gülümseten denize kıyısı olmayan Bolivya’nın Deniz kuvvetlerine ait karakolu…

Our Lady of Copacabana Katedrali

Francisco Tito Yupanqui
Elinde Virgen Morena De Lago heykeliyle
Copacapana, Peru’dan gelen Turist kalabalığının Bolivya’ya adım attığı yer olmanın ötesinde bir öneme haiz. Bu göl kıyısındaki küçük kasaba aynı zamanda önemli bir hac mekânı. Her yıl 6 Ağustos günü Peru ve Bolivya’dan gelen binlerce hacı kasaba meydanındaki “Our Lady of Copacabana” Katedralini (Bazilikasını) ve burada yer alan “Virgen Morena del Lago” yani; Gölün Siyah Bakiresi heykelini ziyaret ediyorlar. Virgen Morena, Bolivya’nın Patron Saint’i; yani koruyucu melek olduğuna inanılan azizi… Bu “zenci” Meryem heykeli yaklaşık 400 yıl önce İnka imparatorlarının soyundan gelen Francisco Tito Yupanqui tarafından yapılmış.

Copacapana’dan sonraki durağımız İnka İmparatorluğunun önemli merkezi; La Isla del Sol yani Güneş Adası. Büyük ve konforlu bir katamaranla, öğle yemeği olarak lezzetli balık yediğimiz yaklaşık 1 saatlik yolculuğun ardından adaya ulaştık.


Lago Titicaca'yı gezdiğimiz Katamaran, La Isla del Sol sahillerinde

La Isla del Sol - Güneş Adası
Güneş adası Inka inancına göre Güneş’in doğum yeri. Ayrıca manyetik enerjinin kaynağı ve dünyanın vertex’i yani tüm yönlerin buluştuğu merkez noktası… Inka’lar için bu denli önemi olan bir adada da 100’den fazla Inka kalıntısı olması doğal tabii ki. Yaklaşık 800 ailenin yaşadığı bu adanın geçim kaynakları, biraz balıkçılık biraz tarım ve çokça da turizm. Balıkçı teknelerine ev sahipliği yapan küçük bir limandan adanın merkezine zorlu olmayan bir tırmanışla ulaşılıyor. Tırmanışın sonlandığı noktada Inka’ların ünlü düsturu “Çalma, Yalan Söyleme ve Tembel Olma” yı simgeleyen, suyun 3 farklı noktadan aktığı Inka çeşmesi ve birkaç Boliviano karşılığında sizinle resim çektirebilecek ada yerlilerini görebilirsiniz. Her ne kadar ziyaretimiz esnasından “Çalma” çeşmesinden su akmıyorduysa da Ada bu konuda oldukça güvenli, emin olabilirsiniz…(Bu arada 1 USD yaklaşık 7 Bolivinos yapıyor)

Çalma, Yalan Söyleme, Tembel Olma
Merkezde adanın asıl turist aktivitesi Inti Wata kültürel kompleksi var. Burada; Inka yerlilerinin kullandıkları aletlerle tarım yapılan ve Inka mitolojisindeki bereket tanrısı Pachamama’nın adıyla anılan terasları görebilirsiniz. Ayrıca Güneş Adasında bulunan arkeolojik kalıntıların ve kıta halklarına ait folklorik giysilerinin sergilendiği küçük bir yer altı müzesi (Ekako Yeraltı Müzesi) ve Lama, Alpaga ve aynı türden diğer hayvanlar Vicuna ve Guanaco’ları görebileceğiniz bir minik hayvanat bahçesi de var.

Thor Heyerdal'ın seyahatini anlatan film 1951
yılında en iyi Belgesel Film Oscar'ı almış
Kompleksdeki diğer bir ilginç bölüm Inka’ların Totora bitkisinin sazlarından gemi yapım tekniklerinin ve “Kon Tiki” macerasıyla ilgili resimlerin sergilendiği bölüm. Norveçli bir bilim adamı Thor Heyerdahl, Colomb öncesi Amerika yerlilerinin yaptıkları ilkel teknelerle Pasifik Okyanusunu aşıp Polinezya’ya ulaştıkları şeklindeki savını ispatlamak için 1947’de Totora sazlarından kendi teknesini inşa edip eşlik eden 5 kişiyle birlikte bu 4300 millik seyahati gerçekleştirmiş. Bu seyahati gerçekleştirdikleri teknenin adı da Kon Tiki; yani Inka güneş tanrısı Viracocha’nın eski ismi…

Adaya veda etmeden önce fazlasıyla turistik 2 aktiviteye katılıyoruz; ilki adanın muhteşem göl manzaralı bir köşesinde eski bir şaman ayininin canlandırıldığı; Kallawaya Ritüeli. Diğeri de; limandaki geleneksel Titicaca teknesiyle yaptığımız kısa tur. Göldeki benzerleri içerisinde en büyüğü olduğu söylenen bu teknede isterseniz kürek de çekebilirsiniz, teknenin arkasında gizli motorları olsa da…


Inti Wata Kültürel Kompleksinden


Kallawaya Ritüeli


(Bu arada bir parantez içerisinde çok gıpta ettiğim bir konudan söz etmeliyim. Inti Wata Kültürel Kompleksi tümüyle bir seyahat acentesi tarafından yapılmış. Gerçekten iyi düşünülmüş kültürel bir kompleks. Üstelik hiç kimse size ekstra bir şeyler satmaya da çalışmıyor. Yılda yaklaşık 500 bin ile 1 Milyon turistin ziyaret ettiği bir ülkedeki bir seyahat acentesi tamamen kendi girişimleriyle böyle bir komplex kurup kendi kültürünü tanıtırken yılda 20 Milyondan fazla turist tarafından ziyaret edilen ülkemin seyahat acentelerinin aklına neden benzer bir şey gelmez bilemiyorum...)

Güneş Adasından karaya çıktığımız Chua’ya kadar yaklaşık 2,5 saatlik bir katamaran seyahati daha yaptık.

Efsaneye göre İnkalar, Cuzco’daki Koricancha tapınağından 2 ton altını işgalci İspanyollardan kaçırıp gölün sularına emanet etmişler. Titicaca’yı araştırmak ve biraz da efsanenin doğruluğunu görmek isteyen Kaptan Jacques Cousteau,1969 yılında mini denizaltısını trenle bölgeye taşıyıp gölde dalışlar yapmış. Altın izine rastlayamasa da, Cousteau ve ekibi gölün derin sularında yaşayan ve boyları yarım metreye ulaşabilen dev bir kurbağa türü keşfetmişler. Sonrasında Kaptan Cousteau’nun belgesel dizisine eklediği “Titicaca Gölü Efsanesi” isimli bu özel bölümü katamaran mürettebatı bize gururla sundu…




Tuquina Boğazı
Titicaca üzerinde yol alırken bir yandan da uzaklarda her biri en az 6000 metre yüksekliğindeki dağların karlı doruklarını ve gittikçe yaklaşan Bolivya kıyılarını izlerken kahvemi yudumlamak kesinlikle harika bir deneyimdi. Sonra gölün 800 metreye kadar daraldığı Tuquina boğazından, teknelerle bir taraftan diğerine taşınan koca koca kamyon ve otobüslerin arasından geçerek Chua’da bizi La Paz’a götürmek üzere bekleyen otobüsümüze ulaştık.

Titicaca’yla vedalaştıktan sonra La Paz’a 1,5 saatlik bir yolumuz var. Hava kararırken rehberimiz Renan gittikçe duygusallaşan, ağlamaklı ses tonuyla yolun neredeyse yarısı kadar süren konuşmasında Commandante’yi anlattı. Che’nin, insanlarına daha iyi bir hayat sağlamak adına geldiği ama destek göremeyip sonuçta bu uğurda öldüğü ülkede, 40 yıl sonra bu kadar sevilmesinin ne kadar da trajik olduğunu düşünürken La Paz’a yaklaştık…


La Paz 80 km...


Sürecek





Etiketler: ,