Peru ve Bolivya

Kısa Bir Güney Amerika Macerası 5



Cuzco’ya dönüşte akşam yemeğinde “Cuy” yeme planları yapıyorduk ama Machu Picchu’yu görmenin heyecanı mı yoksa Aguas Calientes’de trene binmeden hemen önce uğradığımız Toto’s House restoranın açık büfesinin etkisi mi bilinmez akşama pek de aç değildik. Cuzco’nun Arnavut kaldırımlı dar sokaklarında Machu Picchu görüntüleri hala aklımızdayken, bizim gibi yüzlerce turistin arasına karışıp öylesine dolaştık…

Cuy; Gine Domuzu
(Gezgin Dr Bekran'ın "Yol Hiç Bitmez, Uzar Gider" sayfasından)
Cuy veya Cuye; bildiğimiz Gine Domuzu. And dağlarının yüksek kesimlerinde Gine Domuzları özellikle “yenilmek” için yetiştiriliyor. Eskiden, Qechua yerlilerinin tören ve özel günlerinde geleneksel olarak menüde yer alırken, artık özel olmayan günlerde de sık tercih edilen bir yemek haline gelmiş. Cuy kızarmış, ızgara veya rosto gibi farklı şekillerde hazırlanabiliyor ve yanında patates, pilav ve baharatlı bir sos ile servis yapılıyor. Her ne kadar cuy yiyememiş olsak da; Cuzco’lu Quechua ressam Marcos Zapata’nın Cuzco Katedralindeki tablosunu gördük; 1753 yılında yapılmış bu meşhur “Last Supper” uyarlamasında İsa ve havarilerinin bildik son yemeklerinde menüde cuy var…


Marcos Zapata'nın Last Supper Tablosu


Ertesi gün, Cuzco’daki son günümüzde program Kutsal Vadi; Pisac ve Ollantaytambo.

Pisac Pazarında Ben...

Pisac pazarıyla meşhur pitoresk bir And kasabası. Her ne kadar seyahat rehberlerinde şehrin meydanındaki devasa ağaçtan söz ediliyor olsa da Pazar kalabalığı içinde –hem haftanın günü hem de market anlamında Pazar - görmek pek mümkün değil. Turistlere yönelik hediyelik eşya tezgâhları kadar yerel halka da hizmet veren bir Pazar olduğundan her türlü meyve sebze satılıyor, dolayısıyla turistler kadar yerli halkın oluşturduğu bir kalabalık da var. Eğer And yerlilerini fotoğraflamak gibi bir amacınız varsa objektifiniz herhangi bir yöne çevirip, deklanşöre basın gitsin… 

Pisac Pazarı Müzisyenleri
Bizim ziyaret ettiğimiz gün üzerlerinde yerel giysileri ve “chullos” ları olduğu halde bir grup yerli And müzikleri çalmaktaydı. Sonradan öğrendim ki her Pazar günü oradaymışlar. Yolunuz düşerse; Sampona (pan-flüt) ezgilerinin tadını çıkarabilir ve dilediğinizce fotoğraf çekebilirsiniz, sadece önlerindeki kutuya birkaç N. Soles atmak koşuluyla tabii ki… (Bu arada chullos; genellikle Alpaka yününden yapılma tipik Peru şapkalarına verilen isim)

Ollantaytambo
Ollantaytambo, Cuzco’ya 60 km mesafede İnka’ların Kutsal Vadisi Urubamba’nın batı girişini koruyan kale ve aynı isimli şehir. İspanyol istilası dönemimde Inka direniş lideri Manco Inca Yupanqui’nin sığınağı konumundaymış. Her ne kadar İnka direnişçiler ilk kez burada İspanyollara karşı direnebilmişlerse de sonrasında bu kaleyi de terk edip ormanın derinliklerine Vilcabamba’yı inşa edecekleri bölgeye kaçmışlar. Klasik artık iyice alıştığımız görünümleriyle inka’lardan kalma teras ve kale duvarlarının bulunduğu harabeler –tırmanması biraz zor olsa da- görülmeye değer. Bu arada terasların en tepesi Ollantaytambo şehrini ve Urubamba vadisini fotoğraflamak için harika. Şehir merkezinde, Inka kalıntılarının hemen yanında yine hediyelik eşya alabileceğiniz tezgâhların bulunduğu küçük bir Pazar var. Ve tabii ki pitoresk insan manzaraları…

(Bu arada İzmir’li olup da Antalya’da yaşayan biri olarak itiraf etmeliyim ki; Machu Picchu’yu farklı bir yere koymak koşuluyla, tüm Peru’da gördüğüm Inka kalıntıları bana çok da "özel" gelmediler. Ne de olsa İzmir ve Antalya civarındaki bize - kanıksadığımızdan mıdır bilemem- çok sıradan gelen arkeolojik kalıntılar Inka’lardan kalanlardansa çok daha etkileyici. Düşünsenize; Inka İmparatorluğu 13. yüzyılda sahne alırken, Bizim Aspendos’daki amfi tiyatronun inşa tarihi İ.S. 161-180 yılları…)

Bir sonraki durak Puno’ya Cuzco’dan gitmenin 3 yolu var. Uçak, tren ve otobüs; Cuzco’dan Puno’ya her gün uçak bulmak mümkün ve direkt olursa 45 dakika, Arequipa aktarmalı olursa 2 saat sürüyormuş. Bu arada Puno Havalimanı – Manco Capac Airport- şehir merkezine 45 kilometre mesafede Juliaca isimli küçük bir şehirde yer alıyor. İkinci tercih Demiryolu ile ilgili ayrıntılı bilgi www.perurail.com adresinde var. Bu rotada da “Andean Explorer” isimli Cuzco – Machu Picchu arasında çalışan pahalı Hiram Bingham treninin bir benzeri var ve en az onun kadar pahalı.

Bizim de, önceden paket tur satın aldığımız için mecburen tercih ettiğimiz karayolu başlangıçta kulağa rahatsız edici gelse de – 389 kilometre ve 8 saat- sona erdiğinde güzel bir deneyime dönüştü. Cuzco’dan Puno’ya giden rehberli, bol çay kahve ikramlı ve mola yerinde açık büfe öğle yemeği şirketten turist otobüsleri var. Bizimki İnka Express; www.inkaexpress.com … 1990’ların başında üniversitede okurken Antalya-İzmir arasında gidip geldiğim otobüslerin tıpkısı bir otobüsle çıktık yola.

Inka Express bileti
İlk durağımız Andahuaylillas; ismi “Bakır Tarlaları” anlamına gelen bu kasaba ana yolun biraz dışında. Toprak ve engebeli bir yolda 5-10 dakikalık bir sürüşün ardından vardığımız kasaba meydanında çok sıradan görünen bir kilise, birkaç hediyelik eşya tezgâhı ve bir iki ağaçtan başka bir şey yoktu. Fakat dışarıdan çok zavallı görünen San Pedro of Andahuaylillas kilisesinin içerisi oldukça ihtişamlıydı. Gotik tarzdaki kilisede çok sayıda kolonyal döneme ait tablo mevcuttu. 


Andahuaylillas Kilisesi
Kilise 1631 yılında, yine klasik olarak kendisinden önce aynı yerde bulunan Inka tapınağının yıkıntıları üzerine İspanyollar tarafından inşa edilmiş. Amaç; Peru’nun İspanyol –öncesi halkını etkilemek... – Hatta sahip olduğu kolonyal döneme ait çok değerli eserler nedeniyle bu kiliseye “Sistine Chapel of America” dendiği de oluyormuş…- Orijinal Sistine Chapel; malum Vatikan’da. Ben henüz görmedim ama bu pek de mütevazı kiliseciği nasıl olmuş da Vatikan’dakiyle aynı kefeye koymuşlar bilmiyorum. Ben duyduklarımı yazıyorum…-

Toritos
Yol boyunca küçük kasabalarda And yerlilerini otantik giysileri ve gündelik yaşamları içerisinde izlemek ayrı bir keyif. Kasabaların dışında da yol kenarlarında Lamalar ve Alpagalar var tabii ki… Kasabalardan geçerken 2 ilginç ayrıntı dikkatimi çekti; ilki yol kenarlarındaki bazı evlerin önünde gördüğümüz uzunca bir sırığın üzerinde asılı kırmızı kumaş parçası ki o evin yerel içki içilebilen bir mekân olduğunu gösteriyormuş, bir çeşit "kasaba barı" anlayacağınız. Diğeri de hemen tüm evlerin çatılarındaki “toritos” lar. Toritos denilen bu yan yana duran bir çift seramikten öküz heykellerinin çatısında bulunduğu evi koruyup bereket getirdiğine inanıyorlar…

Sonraki durak Rarqchi diğer adı Wiracocha Tapınağı olan başka bir Inka arkeolojik alanı. Çok da bir özelliği yok açıkçası.

Rakım 4335, La Raya geçidi


Ardından Cuzco ve Puno arasındaki coğrafi sınır; La Raya geçidine ulaştık ki; geçidin en yüksek yerinde “Felix Viaje 4335 m” tabelasının hemen yanı başında kişisel “deniz seviyesinden en yüksek noktada bulunma” rekorumu kırıp hemen bir fotoğraf çektirdim…

Sonraki durak yemek molası verdiğimiz Sicuani ve ardından Puno’dan önceki son şehir Juliaca. Juliaca kirli caddeleri, boyasız sıvalı bırakılmış çirkin evleriyle büyükçe bir şehir.

Juliaca’dan çıkıp Puno’ya doğru ilerlerken günbatımıyla birlikte karşımızda Lago Titicaca belirdi. Batı yarısı Peru’ya doğu yarısı ise Bolivya’ya ait Titicaca bildiğiniz gibi dünyanın en yüksekte yer alan gölü. Deniz seviyesinden yüksekliği 3800 metre ve ismi Aymara dilinde “Puma kayası” anlamında geliyor.

Puno otogarına girdiğimizde hava henüz karamıştı ve yağmur yağıyordu. Puno’da geçirdiğimiz sonraki 2 günde de olduğu gibi bu şehirde yılın neredeyse tamamında hemen her gün öğleden sonra aynı saatlerde yağmur yağıyormuş. Ayrıca yüksekliğin etkisiyle özellikle akşamları soğuk hissediliyor.Otelimiz Puno kent merkezine 15-20 N. Soles’lik taksi mesafesinde, kesinlikle seyahatimiz boyunca kaldığımız en güzel otel olan, Titicaca manzaralı Casa Andina Private Collection Puno.


Hotel Casa Andina Private Collection Puno


Ertesi sabah otel odamızın penceresinden bizi muhteşem bir Lago Titicaca ve Puno manzarası karşıladı… Kahvaltıdan sonraki durak “yüzen adalar” Uros ve ardından Tequila adası…

Sürecek




Etiketler: , ,