Ardından Ruta del Fin del
Mundo’ya çıkıp yola düşüyoruz; yani Dünyanın Sonuna Giden Yol. Yolun sonunda
Ushuaia var, dünyanın sonundaki şehir.
Fakat önce Magellan Boğazını geçmeliyiz. Bunun için Punta Delgada isimli küçük bir kasaba
yakınlarına, feribota bineceğimiz Primera Angostura isimli geçiş bölgesine
geliyoruz. Burası Tierra del Fuego adasıyla Güney Amerika kıtası topraklarını ayıran
Magellan Boğazının en dar yeri. Eğer doğudan batıya doğru yelken açmışsanız ilk
dar bölge olduğundan buraya Primera Angostura denilmiş; İlk Darlık demek…
|
Magellan Boğazı ve Tierra del Fuego |
Şanslıyız, feribot
bekleyen çok fazla araç yok. Fakat sabahtan beri her fotoğraf çekmek için
durmak istediğimizde hafiften stres olan rehberlerimizin tavrından anladığım kadarıyla bu
noktada uzun araç kuyrukları olabiliyor…
İlk gelen feribota
biniyoruz. Geçişimiz sadece 30 dakika kadar sürecek. Hava soğuk, rüzgâr sert ve
deniz dalgalı. Bir süre dışarıda Magellan Boğazını izledikten sonra içeri
giriyorum.
Karşı tarafta, Tierra del
Fuego adasında karaya çıkacağımız bölgenin ismi İspanyolca ilkbahar anlamına gelen Primavera.
Yeniden minibüse binerken hava buz gibi o yüzden bu isimle ilgili bir yorum
yapmıyorum.
Tierra del Fuego; Güney
Amerika kıtasının en sonunda yani en güneyinde yer alan takımadalara verilen
isim. Daha doğrusu Magellan’ın verdiği isim. Ferdinand Magellan ilk kez 1520
yılında daha sonra kendi adıyla anılacak olan, kıta toprakları ile Takımadaları
birbirinden ayıran bu boğazdan geçerken, sahilde pek çok ateş görüyor. Büyük
olasılıkla bölgenin Yaghan veya Yamana olarak isimlendirilen yerlilerinin
ısınmak amacıyla yaktığı ateşler. Bu görüntünün ardından buraya; "Tierra del
Fuego" yani Ateş Toprakları ismini veriyor. Bazı araştırmacılar bu ateşlerin
ısınma amaçlı değil, Magellan’ın filosunu pusuya düşürmek için olduğunu
söylüyorlar bu arada. Yamana yerlileri sahilde ateşler yakarken orman
içerisinde pusuda bekliyorlarmış…
|
Primera Agnostura yani İlk Darlık noktasında birazdan bineceğimiz feribot |
|
Feribota bindiğimiz noktadaki Deniz Feneri. Burası ayrıca Boca Oriental olarak biliniyormuş ve fotoğraftaki fenerde bir de Denizcilik Müzesi varmış |
|
Magellan Boğazından |
|
Hava soğuk, rüzgar sert, deniz dalgalı... |
İsmi ilkbahar anlamına
gelip kendisi çok soğuk ve rüzgârlı Primavera’dan sonra Arjantin sınırına kadar
önümüzde yaklaşık 150 kilometrelik toprak, insana böbrek taşlarını düşürtecek
cinsten bir yol var. Yorucu ve sıkıcı olsa da yol bitiyor ve Şili-Arjantin
sınırına varıyoruz. Toplam 16 günlük bu seyahatte 3. Kez Arjantin’e giriş
yaptığımız sınır kapısının ismi; San Sebastian…
|
Arjantin'e Hoşgeldiniz; San Sebastian |
Arjantin’e girdikten sonra yol düzeliyor. Yolla birlikte keyiflerimiz de
düzeliyor. Grubun sıkı Galatasaray’lısı Mithat Ağabey (Dr Mithat Bozdayı) hafiften konuyu maça
getiriyor; O gün Galatasaray-Shalke 04 maçı var (13 Mart
2013, Şampiyonlar Ligi, Galatasaray’ın İstanbul’da 1-1 berabere kaldığı maçın
rövanşı). Mithat Ağabey'in telefonu sürekli elinde,
bağlantının olduğu yerlerde evi arayıp oğluna tembih ediyor; “Bak mutlaka bana
gol olur olmaz mesaj göndereceksin…” Diğer bir yandan da hafiften grubun
kalanına mesajlar veriyor gibi; “Biliyor musunuz maç yarım saate kadar başlıyor
ve ESPN kanalı da maçı veriyor, yol üzerinde bir kafede falan mola versek,
izlesek mi?”
Maçın ilk yarısının
ortalarında Tolhuin isimli bir küçük kasabanın Panaderia La Union isimli, buralarda ünlü fırını ve kafesinde mola veriyoruz. Burası bizim unlu mamuller satan fırınlarla köy
kıraathanelerinin karışımı büyük bir yer. Maç meraklıları, Mithat Ağabey başta
olmak üzere doğrudan içeri giriyorlar. Hemen girişteki masalarda insanlar
oturmuşlar maç izliyorlar. Fakat Real Madrid – Barcelona maçını…
Galatasaray sevdalısı
Mithat Ağabey’i durdurmak mümkün mü? Kaşla göz arasında, mekânın bir de üst
katı olduğunu ve orada da bir televizyon bulunduğunu keşfediyor. Sonraki 5 dakika içinde
grubun futbolseverleri ikinci katta, üstelik de dev ekran televizyonun
karşısında, Galatasaray-Schalke 04 maçını izlemeye başlamışlardı bile! Tam da o
sırada Galatasaray 1-0 mağlup durumdayken üst üste 2 gol atıp devre arasına 2-1
önde girmez mi? Tabii ki bir 15 dakikalığına ihtiyaç molası için girdiğimiz
kafede, maçı sonuna kadar izlemeye karar veriyoruz. Güney Amerika’nın en ucunda,
neredeyse haritada bile bulamayacağınız bir kasabada, Galatasaray maçı izlemek
dönüşte anlatması çok keyifli olacak bir deneyim ne de olsa. Değil mi?
Futboldan pek hazzetmediğimden, dostlar maç izlerken önce bir süre Panaderia La Union’da dolaşıyorum. Arka tarafta bir oda büyüklüğündeki kafeste
papağanlar var. Bir tane de Iguazu’da bir türlü göremediğimiz Tukan.
|
Unlu mamülleriyle meşhur Panaderia La Union |
|
Iguazu'da çok isteyip de göremediğim Tukan |
Panaderia La Union'un bir köşesinde balmumundan
bir doktor heykeli var; Dr Rene Favaloro…
Tolhuin gibi o küçük bir kasabanın unlu mamulleriyle ünlü fırınında bir Doktorun heykelini görmek
ilginçti tabii ki fakat geri dönüp kim bu Dr Rene Favaloro diye araştırdıktan
sonra konu daha da ilginçleşti…
|
Dr. Rene Favaloro'nun küçük bir kasaba kafesindeki heykeli |
Dr. Rene Favaloro Koroner
By-pass Cerrahisinde çığır açmış bir hekim. Arjantin’de Tıp Fakültesini bitirdikten
sonra Cleveland Clinic'e davet üzerine gitmiş (Rabbi Cleveland dememiş!). Uzun süre Koroner Anjiyografi
üzerine çalışmış. İlk başarılı by-pass operasyonunu yapanlardan bir tanesi ve kalbin
durdurulup, kalbi besleyen tıkanmış damarların bacaktan alınan toplardamarla
değiştirildiği klasik tekniğin öncülerindenmiş. (Hatta bazıları Dr Favaloro’nun
bacaktaki toplardamarları kullanma tekniğini geliştiren kişi olduğunu
söylüyorlar…)
Dr. Rene Favaloro Amerika Birleşik
Devletlerindeki şöhretli ve kazançlı kariyeri bırakıp 1971’de halkına hizmet
etmek için ülkesine dönmüş. Hayali Arjantin’de Cleveland Clinic benzeri hem
hastalara hizmet edecek hem de Kalp Damar Cerrahları yetiştirecek bir merkez
kurmak. Bunun için de bağışlar toplayarak Favaloro Vakfını kurmuş. Kurduğu merkez zaman içerisinde binlerce hastayı tedavi ettiği gibi Arjantin ve Amerika’dan 450 kadar da uzman yetiştirmiş. Başlangıçta işler iyi gitse
de Arjantin’in yaşadığı politik ve ekonomik krizlerin etkisiyle 2000’lere
gelindiğinde Vakfın 75 Milyon dolardan fazla borcu varmış. Dr. Favaloro defalarca
Arjantin Hükümetinden yardım istese de yanıt alamamış. Ümidini kaybeden Favaloro 29 Temmuz 2000 yılında kalbine dayadığı silahını ateşleyerek intihar etmiş…
Ölümünden sonra Arjantin
Devlet Başkanı Fernando de la Rua’ya yazdığı mektubun hiç okunmamış olduğu
ortaya çıkmış. Bu mektupta Vakfı için yardım istediği Başkana şöyle yazmış; "Kendi
halkıma hizmet edebilmek için bir dilenci gibi sürekli para istemekten yoruldum!"
Okuduklarım arasında Dr. Rene Favaloro’nun
Tolhuin ile direk bağlantısı hakkında gözüme bir şey çarpmadı açıkçası ama
böyle bir adamın heykelinin bir yerde bulunması için direk bir bağlantıya da
gerek yok zaten…
Dr Favaloro’nun kim
olduğunu henüz bilmediğim o gün, futboldan pek hazzetmediğimden makinemi alıp
Tolhuin sokaklarında dolaşıyorum biraz. Fakat kasaba gerçekten çok küçük.
Birkaç fotoğraf çekip maç izleyenlerin yanına dönüyorum.
Maç sonrası yeniden
minibüsümüze atlayıp Ushuaia’ya kadar kalan son 103 kilometreyi de bitirmek
istiyoruz.
Ushuaia’ya vardığımızda
hava çoktan kararmıştı. Doğrudan otelimiz Los Naranjos’a geçiyoruz; Şehrin ana
caddesi üzerinde ve hiç de fena değil... Kapıdan girer girmez Türk grubu bekleyen
resepsiyon görevlisi bize soruyor; “Galatasaray maçı ne oldu biliyor musunuz?”
Biliyoruz tabii ki…
Akşam yemeğini otelin
hemen yakınındaki, isminden başka bizimle bir alakası olmayan El Turco Restoran'da bu kez et yerine pizza olarak alırken
aklım yarın sabahki Turda…
Onu da bir sonraki
bölümde anlatayım. Birkaç fotoğrafla bu bölümü de bitiriyorum.
|
Tolhuin Sokaklarından |
|
Patagonya tarzı köy evi böyle olsa gerek... |