Ushuaia; Dünyanın Sonundaki Şehir



Arjantin ve Patagonya'da 2 Hafta



Bölüm 13




Dünyanın en güneyindeki bu şehri neden bu kadar görmek istediğimi kendime bile açıklamam pek kolay değil, itiraf etmeliyim. Belki “en güneye ayak basmış olma” takıntısıdır. Belki Ushuaia’nın gezginlerin Kâbelerinden olmasından kaynaklanan çekiciliği. Belki hep resimlerini gördüğüm Beagle Kanalındaki denizaslanlarını, fokları ya da albatrosları çıplak gözle görme arzum. Belki de Dünyanın Sonundaki Fener; Faro del Fin del Mundo… Ya da sadece Ushuaia isminin nasıl telaffuz edildiğini gelip yerinde öğrenmek…  Sadece kendimi bildim bileli bu şehri hep görmek istedim.


Ushuaia


Dünyanın en güneyindeki şehirde güzel bir güne uyanıyoruz, hava soğuk değil ve gökyüzü masmavi. Sonbaharın kalan son harika günlerinden olmalı…

Dünyanın en güneyi derken ne kadar güneyden söz ettiğimi açıklamalı. Sözgelimi Afrika’nın en ucundaki Agulhas Burnu yaklaşık 34. Güney Enlem üzerinde yer alıyor. Bu Enlemi izleyecek olursanız Güney Amerika’da ulaşacağınız nokta Buenos Aires civarı… Yani Ushuaia Afrika’nın en güneyinden 2300 kilometre kadar daha güneyde…

Ushuaia şehri, Isla Grande de Tierra del Fuego yani Büyük Ateş Toprakları Adasının güneyinde, Beagle Kanalı kıyısında yer alıyor. Yaklaşık 60 Bin kadar nüfusu var. (Bu arada Beagle Kanalı bir bölümü Arjantin diğer bölümü ise Şili’ya ait takımadalar arasında yer alan, Güney Amerika’nın en güneyindeki Deniz Yolu. İsmini Darwin’in seyahat ettiği gemi HMS Beagle’dan alıyor.)

Sonbaharın kalan son harika günlerinden birinde, sabah otelimizden çıkıp yürüyerek Ushuaia limanına geliyoruz. Ushuaia limanı pek çok gezgin için en uç rota Antarktika’nın da kapısı. Fakat maalesef bugünkü hedefimiz Ushuaia kıyılarına yaklaşık 1000 kilometre mesafedeki Antarktika değil, o bir sonraki bahara artık. Antarktika gemilerine sadece bakıyoruz. (Bu arada Antarktika sözcüğünün İspanyolca karşılığı Antartida ve söylenişi kulağa o kadar hoş geliyor ki sırf bu sözcüğün hatırına İspanyolca öğrenebilirim!)


Ushuaia Limanı girişindeki alanda Arjantin Bayrağı hala yarıda; Hugo Chavez anısına...

Antarktika'ya giden gemiler bunlar işte...

Ushuaia Limanından


Bazen seyahat esnasında fotoğraf makinemle notlar alıyorum. Üzerinde ilgimi çeken bir metin veya resmin olduğu bir tabela, afiş veya benzeri bir şeyle karşılaştığımda fotoğrafını çekiveriyorum;  daha sonra okumak ya da o konuda araştırma yapmak için. Ushuaia Limanı girişinde gördüğüm bir tabelanın da fotoğrafını çekmiştim, bana hayal meyal hatırladığım Falkland Savaşı günlerini anımsatan bir tabela.

Bizim Falkland Adaları olarak bildiğimiz ve Arjantinlilerin Islas Malvinas dediği adalar, Magellan Boğazına 500, Güney Amerika’nın en uç noktası Horn Burnuna ise 600 kilometre mesafede bulunuyor. Büyük Britanya Toprağı olan adalarda yaklaşık 2000 Britanya vatandaşı ile 1 milyondan fazla koyun yaşıyor. Günümüzde Büyük Britanya’ya ait olsalar da adaların gerçekte kime ait olduğu konusu bir hayli karışık. Adalar 1600’lerde Hollandalılar tarafından keşfedilmiş, zaman içerisinde Fransızlar, Portekizliler, İspanyollar ve İngilizler Isla Malvinas'ı yönetmişler. Son hakim İspanyollar çekilirken adaları Arjantinlilere bırakmış, İngilizler Arjantinlileri adalardan zorla gönderip yerleşmişler. Sonuçta; Arjantin de kendisine ait olduğunu iddia ediyor.

Falkland Savaşına gelirsek; Arjantin'de politik bir karmaşa vardı, Malvinas'da petrol bulunmuştu, zaten uzun zamandır Arjantin adalar üzerinde hak iddia ediyordu derken, 1982 yılında Arjantin Malvinas Adalarını işgal etti. Bunun üzerine İngiliz Donanması 20 gün yol aldıktan sonra Adaların açıklarına dayandı. Kısa süren savaşın ardından Arjantin birlikleri komutanı teslim olduğunda, İngilizler 258 Arjantinliler ise 649 kayıp vermişti. Pek çok Arjantinliye göre gündem yaratıp birtakım şeyleri unutturmak için adaları işgal kararını veren Arjantin Devlet Başkanı Galtieri’nin rejimi, savaş sonrasında devrildi. Adaları geri alan Margaret Teatcher ise 1983’de seçimleri ezici bir çoğunlukla kazandı. Benim hayal meyal hatırladığım bu “anlamsız” savaşı Arjantin’de geçirdiğim süre boyunca tek anımsatan şey Ushuaia Limanında gördüğüm o tabelaydı; üzerinde Malvinas ve etrafındaki adaların İngilizlerin yasal olmayan işgali altında olduğunu yazan tabela…

Savaştan 30 yıl sonra en turistik mekânlarından birine bu tabelayı koymaktan başka hiç bir şey yapamayacağını kanıksamış bir ülke, dünyanın bir ucunda, artık stratejik önemi bile tartışılır kaya parçaları üzerinden yapılan kirli politikalar uğruna hayatını kaybetmiş yaklaşık 900 kişi... Politika dünyanın neresine giderseniz gidin kirli ve gerçek acıyı hep sıradan insanlar yaşıyor, asla yönetenler değil.


Ushuaia Limanından bir tabela; Malvinas 1933'den beri Birleşik Krallığın 
yasadışı işgali atındadır...

Merak eden varsa eğer

Tekne turu için geldiğimiz Ushuaia limanında bir süre bekledikten sonra Adventure Travel isimli  acenteye ait Yate Telianka isimli tekne ile Beagle kanalına açılıyoruz. Ushuaia denizden çok güzel görünüyor.

Önce teknedeki rehberimiz bize harita üzerinde turla ilgili bilgiler veriyor. Bilgi kısmı biter bitmez, diğer fotoğraf meraklılarıyla birlikte kendimi güverteye atıyorum. Bir süre sonra teknemiz büyük bir kaya parçasından az daha hallice Alicia isimli adaya yaklaşıyor. Adanın üzerinde denizaslanları uzanmış fauna içerisinde hiçbir düşmanları olmamasının keyfini çıkarıyorlar. Burda en büyük düşmanları insanlar da sadece fotoğraflarını çekiyor zaten…

Tekneyle yaklaştığımız sonraki ufak adanın ismi; De Los Pajaros. Burada ada üzerinde binlerce kuş var; Karabataklar, Albatroslar, Martılar ve diğer pek çok farklı tür. Sonraki durağımız üzerinde bir sürü denizaslanı ve fok olan küçücük bir ada; De Los Lobosİlk kez bu kadar yakından gördüğüm denizaslanları, foklar ve albatrosları izlemek inanılmaz keyif veriyor bana.

En uzun kanat açıklığına sahip ve türünün diğer örneklerinin aksine gözleri yanda değil de önde olan Albatrosları izlemek gerçekten heyecan verici. Hele de havalanmadan önce adeta suyun üzerinde koşarmışçasına birkaç adım attıkları halleri... Albatrosları izlerken aklıma Samuel Taylor Coleridge’nin ünlü şiiri “The Rhyme of the Ancient Mariner” geliyor; Denizci’nin Antarktica’dan dönebilmeleri için kendilerine yol gösteren Albatrosu okuyla vurduğu şiir… (Tabii ki bu şiiri ben Heavy Metal grubu Iron Maiden’ın aynı adlı meşhur şarkısı sayesinde biliyorum. Meraklısı için buyrun size Iron Maiden'in Powerslave albümünden The Rhyme of the Ancient Mariner, üstelik sözleriyle birlikte!)

Bir sonraki ada, yine çok küçük de olsa benim için çok özel; Ushuaia körfezine giren ve çıkan gemilere kılavuzluk eden Dünyanın Ucundaki Fener; Faro del Fin del Mundo bu adada. Bir diğer ismi de Les Eclaireurs - Fransızca izciler- olan bu feneri görmeyi kendimi bildim bileli çok istemiştim. Fakat burası dünyanın en güneyindeki fener olsa da, maalesef Jules Verne’nin, büyük ihtimal çocukluğumuzda hepimizin okuduğu Dünyanın Ucundaki Fener romanına konu olan malum fener değil. Jules Verne’nin romanını yazarken esinlendiği, buraya çok uzak olmayan San Juan de Salvamento isimli fener. San Juan de Salvamento Feneri, Los Estados isimli bir adanın güney tarafında yer alıyormuş ve hala faaliyetteymiş. Jules Verne’ninki olmasada da 1929 yılından beri ayakta duran “Dünyanın Sonundaki Fener” gerçekten görülmeye değer. 

Dönüş yolunda son olarak La Islas Bridges’e uğruyoruz. Bu ada ekosistem açısından oldukça önemliymiş. Ayrıca bölgenin yerlileri Yamana’lara ait izler de var.

Ushuaia Limanında tekneye doğru giderken

Alicia Adası

Alicia Adasında deniz aslanları

Deniz aslanlarından bir kare daha

De Los Pajaros Adası

Yine; De Los Pajaros

De Los Pajaros'un kuşları

Albatros ve Karabatakların balık ziyafeti

De Los Cobos Adası 

Dünyanın Sonundaki Fener

Dünyanın Sonundaki Fener - Faro del Fin del Mundo'dan bir kare daha

Havalanan Albatros

Albatros

Deniz Aslanları

La Islas Bridges adasından; arkada çok uzaklarda Ushuaia

Olağanüstü manzaralarla dolu 4 saati geride bırakıp Ushuaia limanına geri döndüğümüzde kendimi son 4 saatte görebildiklerimden ötürü çok şanslı hissediyordum.

Tekne turu sonrası doğrudan, yine yürüyerek öğle yemeğini yiyeceğimiz Ramos Generales Kafeye gidiyoruz. Her köşesi ilginç bir obje ile dolu bu mekânda, etrafı incelemekten sipariş vermemiz bile bayağı zamanımızı alıyor.

Günün ikinci yarısında bir süre Ushuaia sokaklarında turladıktan sonra ilginç bir müze gezeceğiz. Ama bir dahaki bölüme…

Son olarak Ramos Generales kafeden birkaç kare; 






Sürecek...

Etiketler: , , , ,