Phineas Bogg ve Jeffrey Jones isimlerini anımsayan var mı?
TRT ekranlarında 1980’lerde merakla izlediğim bir dizinin
ana karakterleri bunlar. Orijinal ismi "Voyagers" olan dizinin
bizdeki ismi yanılmıyorsam Zamanda Yolculuk'tu...
Voyagers ve Omni
Dizide Phineas Bogg bir “Voyager” yani zaman gezginidir. Büyükçe bir köstekli saati andıran Omni isimli cihazla zamanda dolaşır.
Cihazın üzerindeki biri kırmızı diğeri yeşil 2 adet ışıktan eğer kırmızı olanı yanıp sönüyorsa, Voyager'ın gittiği zaman diliminde tarihin akışında bir hata vardır. Voyager önce bu hatayı bulmalı ve ardından da düzeltmelidir. Böylece Tarih yeniden normal seyrine döner ve Omni'nin üzerinde de yeniden yeşil ışık yanar…
Biraz uçarı biraz çapkın kahramanımız Phineas Bogg;
Omni’sindeki teknik bir arıza nedeniyle bir gün kendini 1970’lerde bir apartman
dairesinde bulur. Ayrıca aslında bir tarih kitabı olan Voyager El
kitabını da yitirmiştir… Aynı apartman dairesinde yaşayan 12 yaşındaki, tarih
bilgisi oldukça fazla Jeffrey Jones ise Phineas Bogg’un ortağı olacak, ikisi
birlikte zamanda yolculuk yapacaklar, zaman akışındaki hataları düzeltip
tarihin değişmesine engel olacaklardır.
Çok uzun soluklu olmasa da –sadece 20 bölüm kadar çekilmiş- Voyagers ya da Zamanda Yolculuk, bence kesinlikle bu konuda yapılmış en iyi TV
dizisidir.
Sinema ve Edebiyattaki "zaman yolculuğu" temasını çok severim. Sanırım bu ilginin Voyagers dizisi dışında bir diğer kökeni de Mark Twain’in “Kral Arthur’un Sarayında bir Amerikalı”
romanıdır. Eminim benim gibi pek çok insanın da edebiyatı sevmesine önayak olan
80’lerin popüler çocuk dergisi Milliyet Çocuk'un her sayısında çizgi
roman olarak yayınladığı klasiklerden biri olarak okudum ilk kez bu romanı. Konusunu bilirsiniz
eminim; 19 yy’da Connecticut’ta yaşamakta olan kahramanımız Hank Morgan
kafasına aldığı bir darbeden sonra, ayıldığında açıklanamaz bir şekilde
kendisini ortaçağ İngiltere’sinde, efsanevi Kral Arthur döneminde bulur.
Geldiği çağın teknolojisi hakkındaki bilgilerini kullanarak kendisini Sihirbaz
olarak tanıtır vs… Sonrasında konusu zamanda yolculuk olan neredeyse tüm
romanları ve filmleri takip ettim ve çoğundan da büyük keyif aldım. Fakat uzun zamandır gerçekten ilgiyle okuduğum ya da izlediğim zaman yolculuğu temalı bir roman ya da filmle karşılaşmamıştım. Ta ki Stephen King’in son romanını okuyana
kadar. Bu arada “11.22.63” isimli Stephen King’in son romanını satın alalı uzun
zaman olmuştu ama ancak elime alıp bitirebildim. En azından bu arada Stephen
King yeni roman yayınlamadı!
Açıkçası ilk kez Stephen King okudum. Ortalama bir
sinemasever olarak her ne kadar kendisini beyazperdede defalarca izlemiş olsam
da ilk kez bir kitabını satın aldım.
-Yeşil Yol (The Green Mile 1999), Esaretin Bedeli ki meşhur sinema
sitesi Imdb’de top 250 film listesinin en başındadır ve çok sevdiğim bir
filmdir (The Shawshank Redemption 1994), Hayvan Mezarlığı (Pet Sematary 1989),
Cinnet (The Shining 1980) ve daha bir sürü filmde yazar, yapımcı hatta aktör
olarak parmağı vardır kendisinin-
Stephen King’in romanı diğer zamanda yolculuk öykülerinden
birkaç yönden ayrılıyor. Birincisi; ortada bir makine yok. Romanın kahramanı
Amerikalıların “diner” dediği, karavan şeklindeki küçük bir restoranın
deposunda görünmeyen birkaç basamağı inerek zamanda yolculuk yapıyor. İkincisi
bu yolla hep aynı güne; 9 Eylül 1958 yılına ulaşıyor. Ayrıca gittiği 1958
yılında ne kadar kalırsa kalsın geri döndüğünde sadece 2 dakika geçmiş oluyor.
Bir de geçmişe gittiğinde tarihi değiştirebirebiliyor fakat döndükten sonra
eğer yeniden geçmişe yolculuk yaparsa önceki gidişindeki değişiklikler ortadan
kalkıyor ve zaman akışı en baştaki haline dönüyor, yani bir nevi reset oluyor… İşte romanın kahramanı lise İngilizce öğretmeni Jake Epping
de görünmeyen merdivenlerden inip 1958 yılına geri dönüyor,50’lerin sonu ve 60’ların başındaki ABD’de 5
yıl yaşamayı göze alarak Başkan Kennedy Suikastını engellemeye çalışıyor. Romanı bir sonraki sayfada ne olacağını merak ederek
–Amerikalılar buna "page-turner" diyorlar; yani sayfa çevirtici,
güzel bir tanımlama bence- hızla okudum. Daha önce Stephen King okumadığıma da
hayıflandım doğrusu. Çok güzel yazıyormuş. Eğer romanları bu kadar popüler
olmasaydı ve neredeyse yazdığı her şey bir Hollywood senaryosuna dönüşmeseydi
büyük yazarlar sınıfında yer alırdı sanırım. Zaman yolculuğu konusunu ve sinemayı çok sevince ve bu
konudaki neredeyse her filmi izlemiş olmanın verdiği cesaretle kişisel bir “En
sevdiğim Zamanda Yolculuk Filmleri” listesi yapmak istedim. Ve işte liste;
10. Zaman Ötesi (Timeline, 2003)
Bu, Imdb puanı sadece 5,4 olan filmin listemde yer almasının
tek nedeni Michael Crichton'a olan hayranlığım.
2008 yılında hayatını kaybeden, Harvard Mezunu Tıp Doktoru
Michael Crichton’un neredeyse hepsi Hollywood tarafından filme çekilmiş 20’den
fazla romanı, yine senaryosunu kendisinin yazıp yönettiği filmleri ve de
hepimizin çok iyi bildiği bir televizyon dizisi var; Acil Servis, ER…
En sevdiğim romanlarından biri olan Uzay Mikrobu'nun 1971
yapımı, aynı adlı klasik filmini bilirsiniz mutlaka (Andromeda Strain)… Ya da
Banderas'lı 13. Savaşçı (The 13th Warrior, 1999), Küre (Sphere, 1998), Jurassic
Park (Jurassic Park,1993), Kongo (Congo, 1995) Demi Moore’lu Taciz (Disclosure,
1994) filmlerinden en az birini. Hepsi Michael Crichton’un romanlarından
uyarlanmıştır.
Senaryosunu yazıp yönettiği, 1973 yılı yapımı Batı Dünyası
(Westworld) Imdb puanı 7 olan, bence kesinlikle bilim kurgu türünün
klasiklerinden biridir.
Sırf Michael Crichton’un hatırına hürmeten listeye
aldığım filme gelecek olursak; Yönetmeni Cehennem Silahı (Lethal Weapon) serisinin de
yönetmeni olan Richard Donner. Başrollerde Paul Walker, Frances O'Connor ve Gerard
Butler var. Ortaçağ’da sıkışıp kalmış profesörlerini kurtarmak için
kendileri de ortaçağ’a giden bir grup arkeoloğun hikâyesini anlatan bir aksiyon
filmi.
Bence romanına kıyasla çok zayıf kalsa da dediğim gibi sırf
çok sevdiğim Michael Crichton’un hatırına Zaman Ötesi bu listede yer almayı hak
ediyor.
9. Bugün Aslında Dündü (Groundhog Day, 1993)
Bu film listedeki diğer filmlerden farklı çünkü bir zamanda
yolculuk hikâyesi değil. Daha çok bir zaman içerisinde sıkışıp kalma hikâyesi.
Filmin orijinal ismindeki GroundhogGünü, 2 Şubatta kutlanan
folklorik bir gün. İnanışa göre bir tür küçük
sevimli domuz olan Groundhog, kış için saklandığı oyuğundan o gün çıkarsa o yıl bahar erken gelecek. ABD'nin Pennsylvania eyaletinin bazı bölgelerinde geleneksel olarak 2 Şubat günü Groundhog Günü olarak kutlanıyor. Bu kutlamaların en meşhuru da filmin geçtiği
Punxsutawney isimli kasabada olanı.
İşte filmin kahramanı, ukala ve bencil hava durumu sunucusu Phil
Connors (Bill Murray), haber yapmak için hiç istemeden gittiği küçük kasabada
zaman akışı içerisinde sıkışıp kalır ve her sabah aynı güne uyanır; 2 Şubat
yani Groundhog Günü…
Yönetmenliğini Harold Ramis’in yaptığı bu filmde Bill Murray
dışında Andie Mac Dowell ve Chris Elliot’da oynuyorlar.
Eğer hala seyretmemiş olan kaldıysa kesinlikle izlemenizi
önereceğim oldukça keyifli bir filmdir.
8. Tetikçiler (Looper, 2012)
Listenin en yeni filmi… Oldukça ilginç bir konusu var; Zaman yolculuğu 2074 yılında artık mümkündür. Ve geleceğin mafyası "temizlemek" istediklerini zaman makinesiyle geçmişe gönderir. Elleri arkadan bağlı ve yüzleri kapalı bir
halde geçmişe, filmin geçtiği 2044 yılına gönderilen bu kurbanları öldürmek için bekleyen mafyanın anlaşmalı suikastçıları vardır. Yaptıkları işin karşılığında
gelecekten gönderilen kurbanların yanlarındaki gümüş külçeleri alan bu
suikastçılara Looper denir. Filmin kahramanı 25 yaşındaki Joe (Joseph
Gordon-Levitt) bir gün yine işini yapmak için yerini aldığında karşısına çıkan kurbanı Bruce Willis’in canlandırdığı kendi yaşlı halidir...
Yönetmenliğini Rian Johnson’un yaptığı filmde Willis ve
Gordon-Lewitt dışında Emily Blunt da var.
Belki çok önemli bir film değil Tetikçiler ama listemde
olmasının nedeni yapılmış onca zaman yolculuğu filmine rağmen 2012 yılında bile
hala orijinal bir şeylerin yapılabileceğini göstermesi…
7. Zaman Zaman İçinde (Time After Time, 1979)
Eğer siz de benim gibi, geçmişten gelen birinin günümüz dünyasında karşılaştıklarının hafif alaycı bir dille anlatıldığı filmlerden
hoşlanıyorsanız bu film tam biçilmiş kaftan. Üstelik içinde kendisini modern zamanların San
Francisco’sunda bulan Karındeşen Jack de var.
Filmin Yönetmeni Nicholas Meyer, önemli oyuncuları ise Malcolm
McDowell, David Warner ve Mary Steenburgen.
Filmin öyküsüne gelince; 1893 yılının Londra’sında meşhur HG
Wells, kendisine inanmasalar da bir grup arkadaşına yaptığı zaman makinesini
göstermektedir. Tam da o sırada arkadaşlarından birini, Dr. John Leslie
Stevenson’u (David Warner) tutuklamak üzere Polis kapıya dayanır. Polisten
kaçarken Zaman Makinesine binen Dr. Stevenson kendini 1979 yılının San
Francisco’sunda bulur. Ve Dr. Stevenson
Karındeşen Jack’in ta kendisidir…
Karındeşen Jack’i yakalayıp geri getirmek de HG Wells’e düşecektir.
HG Wells rolünde Otomatik Portakal filminin unutulmaz oyuncusu u Malcolm Mc
Dowell’ın yer aldığı film zaman yolculuğu konusunda tam bir klasik...
6. Deja Vu (Deja Vu, 2006)
Tony Scott’un yönetip Denzel Washington’un başrolünde
oynadığı bir filmi beğenmeme olasılığımız var mı? Tabii ki yok.
Casus Oyunu (Spy Game, 2001), Denizde İsyan (Crimson Tide,
1995), Durdurulamaz (Unstoppable, 2010) gibi çok sevdiğim filmlerin ve meşhur
Top Gun’ın yönetmeni Tony Scott ağabeyi Ridley kadar olmasa da bence oldukça
iyidir.
Denzel Washington ise malum herhangi bir filmi keyifle
izlenecek 2 Oskar ödülü sahibi bir Hollywood yıldızıdır. Filmin diğer
oyuncuları Val Kilmer, Paula Patton ve şu aralar sevdiğim TV dizisi Person of
Interest'in yıldızı Jim Caviezel.
Filmin konusu şöyle; New Orleans’da meşhur Mardi Gras
Festivalinde ABD Deniz Kuvvetleri mensubu denizci ve ailelerini taşıyan bir
feribota düzenlenen bombalı saldırıda 500 küsur kişi ölür. Olayı soruşturan pek
çok kişiden biri olan BATF (Alkol, Tütün ve Ateşl Silahlar Bürosu, ne
alakaysa?) ajanı Doug Carlin (Denzel Washington) kendini FBI’a ait deneysel bir
araştırma ekibinde bulacaktır. Bu Ekibin elinde zamanda 4 gün kadar geriye
gidebilecek bir teknoloji vardır. Doug zamanda yolculuk eder; başlangıçta amacı
bombacıyı bulmaktır fakat sonra tarihi değiştirip saldırıya engel olmak
ister.
Heyecanlı, görsel efektleri güzel harika bir filmdir…
5. Son Gerisayım ( The Final Countdown, 1980)
Bu filmin yönetmeni Don Taylor - Benim jenerasyonumun mutlaka anımsayacağı Dr Moreau'nun Adası (The Island of Dr Moreau, 1977) filminin de yönetmenidir -. Başrollerde Kirk Douglas, Martin Sheen, James Farentino, Katherine Ross oynuyorlar.
1980’lerde İzmir’de yaşadığım yıllarda Babamla birlikte sık sık sinemaya giderdik.Karşıyaka’da oturduğumuz zamanlarda her cumartesi gittiğimiz bir sinema vardı; Efes Sineması sanırım, yoksa Elif miydi? İşte o sinemada da Cumartesi günlerinin gün ortası seanslarında (14.30) dönemin Türkiye’ye yıllar sonra gelen popüler filmlerini izlerdik.
İşte bu film de o yıllarda sinemada izlediğim bir film. Öyküsü ise şöyle; ABD Deniz Kuvvetlerinin devasa uçak gemisi Nimitz, 7 Aralık 1980 günü rutin bir görev için Pasifik sularında, Hawaii yakınlarında seyrederken radarlarında beklenmedik bir fırtına ve tuhaf bir sis bulutu belirir. Hemen ardından bu tuhaf bulutun içinden geçen gemi kendini bir anda geçmişte, 1941 yılında bulur. Pearl Harbor baskınının hemen öncesidir ve Japon Hava Kuvvetleri saldırı için yola çıkmışlardır bile. Geminin kaptanı Yelland (Kirk Douglas) bir karar vermelidir; Emrindeki modern 102 savaş uçağı ve 6000 kadar personeliyle saldırıya müdahale edecek midir?
Açıkçası bu film herhangi bir “En iyi” listesinde yer alması olası bir film değil. Fakat yine de benim listemde ilk 5'de yer alması benim için özel olmasından kaynaklanıyor. Sanırım bu sıradan film de en başta sözünü ettiğim Zamanda Yolculuk ya da Kral Arthur’un Sarayında bir Amerikalı gibi benim bu konuya ilgi duymamın nedenlerinden biri...
4. Paris’te Gece Yarısı (Midnight in Paris, 2011)
Woody Allen’ı seviyorum. Herhangi bir Woody Allen filmini birden
çok kereler keyifle izleyebilirim. Fakat bu film benim için diğer Woody Allen
filmlerinden çok daha özel. İçinde hem zamanda yolculuk hem de sevdiğim
büyük yazarlar var…
Filmin konusu öyle özetlenebilir; nişanlısının ailesiyle
Paris’e tatile giden Amerikalı senaryo yazarı Gil (Owen Wilson) ilk
romanını bitirme mücadelesi vermektedir. Paris’e özellikle de Paris’in 1920’li
yıllardaki entelektüel yaşamına âşıktır. Fakat nişanlısı Inez (Rachel
McAdams) Gil’in Paris konusundaki heyecanını paylaşmaz. Gil bir gece Paris
sokaklarında yalnız başına gezerken önünde klasik bir araba durur. Arabanın
arka koltuğundaki üzerlerinde 1920’lerin kıyafetleri olan bir çift Gil’i arabaya
davet eder. Gil, Woody Allen’ın zaman makinesi klasik otomobile binerek 1920’lere
gider…
Sonrasında Gil; Cole Porter (Amerikalı şarkıcı ve besteci),
Zelda ve F. Scott Fitzgerald’lar, ünlü yönetmen Luis Blunel, Salvador Dali, Pablo
Picasso, Ernest Hemingway gibi dönemin Paris’te yaşayan entelektüelleriyle tanışacaktır.
Hatta yazmakta olduğu romanını değerlendirmesi için ünlü yazar Gertrude Stein’a
verecek, Pablo Picasso’nun metresi Adriana’ya (Marion Cotillard) âşık olacaktır…
Bu arada filmde çok kısa görünmesine rağmen Adrian Brody,
Dali rolünde kesinlikle muhteşem…
Eğlenceli, sıcacık bir film…
3. Terminator 2: Mahşer Günü (Terminator 2: Judgement Day, 1991)
"Hasta la Vista Baby!" repliğini tüm dünya dillerine sokan film...
Aslında benimki gibi birazcık kişisel olmayan benzer
listelere bu serinin tüm filmleri girebilir. Fakat listeyi ben yaptığım için bu tip seri filmlerden sadece birini seçiyorum. Ve bence de bu serinin kesinlikle en iyi
filmi budur…
Bu filmin konusunu bilmeyen var mı? Sanmıyorum. Eğer varsa
da bu yazıyı listenin 3. sırasına kadar merak edip de okumaz zaten diye düşünüyorum...
Filmin yönetmeni James Cameron. Aynı zamanda üstat Titanic,
ve Avatar’ı da yönetmiştir. Ayrıca Terminator serisinin 1984 yapımı ilk filmi
de onundur –ki o da gerçekten muhteşem
bir filmdir-.
Bir önceki filmde kötü ama şimdi iyi Cyborg rolünde Arnold
Schwarzenegger’in bence oldukça iyi iş çıkardığı filmde Sarah Connors rolünde
Linda Hamilton ve John Connor rolünde de Edward Furlong var. Filmin kötü
karakteri, prototip bir Terminator olan T-1000 rolünde ise Robert Patrick…
Çekim maliyeti çekildiği dönem için bir rekor sayılabilecek 95
milyon Dolar olan filmin doğal olarak görsel efektleri de mükemmeldir.
Kesinlikle bu listede olması gereken bir film…
2. 12 Maymun (Twelve Monkeys; 1995)
1996 yılında ölümcül virüs nedeniyle yeryüzünde yaşayan 6
milyar insan ölmüştür. Geride kalanlar ise dünya yüzeyi hala ölümcül virüs
içerdiğinden yer altında yaşamaktadırlar. 2035 yılında bilim adamları dünyayı
bu hale getiren virüs salgınının kökenini araştırmak için geçmişe mahkûmları gönderirler. James Cole isimli mahkûm da (Bruce Willis) çok istemese de suçunun
affedilmesi karşılığında geçmişe gönderilmeyi kabul eder. Salgının
başlamasından sorumlu olduğu düşünülen gizemli 12 Maymun Ordusu örgütünü
araştıracaktır.
Cole yanlışlıkla 1990 yılına, salgının 6 yıl öncesine
gönderilir. Doğal olarak da, gelecekten geldiğini iddia edecek herkes gibi kendini akıl hastanesinde bulur. Burada daha sonra ona inanacak tek kişi Dr Kathryn
Reilly (Madeleine Stowe) ve tedavi görmekte olan Jeffrey Goines (Brad Pitt) ile
karşılaşacaktır. Filmin bir anında Dr Kathrin Reilly’nin şu sözleri film
süresince Cole’un içinde bulunduğu ruh halini anlatır adeta; “Yunan efsanelerinde
Cassandra lanetlenmiştir. Geleceği görebilmektedir ama kimse bu söylediklerine
inanmaz. Böylece olacak kötü şeyleri bilip elinden bir şey gelmemesinin ıstırabını
yaşar… “
Filmin yönetmeni Terry Gilliam ki yönettiği filmlerden 2’sini
daha çok severim; 1998 yılı yapımı Las Vegas’da Korku ve Nefret (Fear and
Loathing in Las Vegas) ve 1985 yapımı Brazil…
Bu filmde bir de Brad Pitt kelimenin tam anlamıyla döktürmüştür ve adeta "sadece yakışıklı değilim çok da iyi bir aktörüm" mesajı verir. - Bu arada Brad Pitt bu filmdeki rolüyle En iyi yardımcı erkek oyuncu ödülüne adaydı. Herhangi başka bir yıl kesinlikle Oscar'ı alabilecekken maalesef o yılki rakibi Kevin Spacey'di; Olağan Şüpheliler'in (The Usual Suspects) Keyser Söze'si... -
Dikkatli izlediğinizde zaman geçişleri arasına
yerleştirilmiş detayları yakalamaktan keyif alacağınız 12 Maymun, bence
tartışmasız zaman yolculuğu üzerine yapılmış gelmiş geçmiş en iyi filmlerdendir. Hatta filmin Astor Piazzola’nın Libertango’sundan alınan tema müziği bile pek
hoştur… Merak edenler için işte link'i
1.Geleceğe Dönüş (Back to the Future, 1985)
Listemin en iyi filmi. Geleceğe Dönüş’ten daha iyi bir
zamanda yolculuk filmi yapılabilir mi acaba? Sanmıyorum. Üstelik sinema
tarihinin en güzel zaman makinesi bile bu filmdedir; bir Delorean yani DMC-12
marka spor otomobil…
Ayrıca çoktan kült mertebesine ulaşmış film unutulmaz
sahnelerle doludur. Sözgelimi; Marty’nin Johhny B. Goode’u çaldığı sahne
unutulabilir mi? Hani orkestra elemanlarından birinin Marty’nin çaldığı şarkıyı, “Hani
aradığın yeni sound vardı ya? Dinle bunu…” diyerek kuzenine dinlettiği
sahne. Telefonun diğer tarafında, hatta şarkının bestecisi Chuck Berry
vardır... Rock’n Roll tarihinde bu şarkıyla çığır açan Chuck Berry. Ya da yine aynı
sahnenin sonunda yaptığı sert gitar solonun karşısında donup kalan kalabalığa
söylediği şu sözler; “Sanırım sizler henüz buna pek hazır değilsiniz ama çocuklarınız bayılacak…” (Bu da meraklısına malum sahnenin link'i)
Bunun gibi bir neslin hafızasına kazınmış bir sürü eğlenceli
sahne vardır bu filmde. Bu eğlenceli sahneler yıllarca benim kuşağın
sohbetlerinde yeniden anlatılmış, hatırlanmış ve bu filme gönderme yapan
espriler hep popüler olmuştur.
Aslında Robert Zemeckis’in yönettiği serinin her 3 filmi de zamanda
yolculuk konulu herhangi bir en iyi filmler listesine girebilir. Fakat
Terminatör serisinde olduğu gibi burada da kendi listeme sadece bir tanesini
almak istedim…
Filmin önemli 2 oyuncusu şu anda Parkinson Hastalığıyla
mücadele eden Michael J. Fox ve Dr. Emmett Brown rolüne harika oturan Christopher
Plummer.
İmdb’nin en iyi film
listesinde 8,5 puanla 46. sırada yer alan bu film bence de sadece zaman
yolculuğu üzerine yapılmış değil bence sinema tarihinin en iyi filmlerinden
biridir…
...
Gelecek Program; "Sıradan bir Sinemaseverden Seyahat üzerine yapılmış En iyi 10 Film listesi"