Varanasi; Mon Amour!



“Hirosima mon Amour”  (Hiroşima Sevgilim) Alain Resnais’in 1959 yapımı klasik filmidir. Savaş karşıtı bir filmde rol almak için Hiroşima’ya gelen Fransız aktris ile, evli Japon  sevgilisi arasındaki aşkın öyküsüdür. Gerçekte anlattığı ise Hiroşima’ya atılan Atom bombasının yaşattığı acılardır. 
Bence Varanasi de hüznün şehridir. Ölüm kokan bir şehirdir. Hiroşima gibi…


City of Light; Banaras

Banaras is older than History,
Older than tradition,
Older even then legend.
And  looks twice as old as  all of them put together...
(Işığın Şehri; Banaras/
Banaras tarihten daha yaşlıdır,/Gelenekten yaşlıdır,/Hatta efsaneden bile yaşlıdır./
Ve  hepsini bir araya ekleyin, iki katından daha yaşlı görünür...) 
(HHI Hotel Varanasi  websitesinden)





Görmeyi çok uzun süre heyecanla beklediğiniz bir kent oldu mu? Ben Varanasi’yi öyle bekledim işte.

İlk Hindistan’a gidişim –itiraf etmeliyim- çok da planlı değildi. İtalya’ya gitmek isterken vize aşamasında karşılaştığım bir iki rahatsız edici tavır sonucu; “Bir daha Schengen Avrupası’na gidenin…” şeklinde bir öfke ile turdan vazgeçmiştik. Ardından, “neresi olursa olsun" şeklinde tur ararken 10 gün içinde kendimizi İstanbul’dan Doha aktarmalı Yeni Delhi'ye uçan Qatar Airlines uçağında buluverdik.

Hindistan ile ilgili bence şöyle bir durum var; ülkeye giriş yaptığınız havalimanından dışarıya adım attığınızda ya bu ülkeden nefret edersiniz ya da tutkuyla bağlanırsınız. İşte ben de 2006 yılında bir Kasım günü, eski köhne halindeki Yeni Delhi Indira Gandhi Uluslararası Havalimanından dışarıya adım atarken bu ülkeye bağlanmıştım… (Bir de Hindistan çok pis’çilerle  -burada çok sözcüğünde bir sürü o harfi olmalı!- ve Hindistan’da maymuna tapıyorlarmış’çılar var ki onlar bu yazıyı okumasınlar zaten!)

İlk Hindistan gezim klasik Altın Üçgen’di (Yani: Hindistan haritasındaki konumlarından ötürü "Golden Triangle" olarak adlandırılan popüler turist destinasyonu 3 şehir; Yeni Delhi, Agra ve Jaipur). Bu Kısa süreli -9 günlük- gezi sona erdiğinde Hindistan’a yeniden geleceğimden emindim. Zaman içinde ilk seferinde göremediğim Varanasi’ye gitmek hafiften bir takıntı haline dönüştü. Sonunda Hindistan’a ikinci gidişimde, 2011 yılı Ekim aynının son günü “takıntım” Varanasi’ye inen Spicejet Havayollarına ait uçaktaydım...

Kashi yani “Işığın Şehri” olarak da bilinen, Hinduların Benares veya Banares olarak adlandırdığı Varanasi, yaklaşık 3 bin yıllık tarihiyle, yazının başındaki şiirde de söylendiği üzere, dünyanın en eski şehirlerinden biri.

Himalayarlardan doğup Bengal Körfezine dökülen, sahip olduğu dünyanın en kalabalık havzasında 400 Milyon insana hayat veren Kutsal nehir Ganga'nın (Ganj Nehri) batı kıyısında kurulmuş Varanasi. Hindular için kutsal ve en önemli hac mekânı. Bu eski şehir ayrıca Hinduizm'in en önemli Tanrılarından Shiva’nın da şehri. Yine Hint mitolojisinde Tanrı Şhiva’nın alıp sonra da bir ışık sütunu (Jyorirlinga) halinde gökyüzüne yükselttiği 12 şehrin içinde de en önemlisi.

Varanasi ayrıca Hindular için bir Moksha mekânı…

Nedir Moksha? Samsara’dan çıkmaktır… Samsara Hinduizm’le birlikte diğer Asya dinlerinde de var olan bir kavram. Sözcük anlamı “Sürekli akış” olan Samsara; Hinduizm’deki doğum, yaşam, ölüm ve yeniden doğma yani reenkarnasyondan oluşan döngüyü ifade ediyor. Moksha ise; bu ıstıraplarla dolu döngüden çıkıp, özgürleşmek. 

İşte Hindular Varanasi’ye Moksha için, yani ruhlarını ıstırap dolu Samsara’dan özgürleştirebilmek, ya da bizim sık kullandığımız isimlendirmeyle Nirvana'ya ulaşmak için geliyorlar. Yaşamının sonuna yaklaştığını bilen onbinlerce Hindu'nun, ölmek için Varanasi’ye gelme isteği işte bu yüzden. Bu kutsal şehirde ölürlerse ıstıraplarının biteceğine inanıyorlar, Samsara'dan çıkabilecekler. İmkanı olup da Varanasi'ye gelemeyenlerin ise hiç olmazsa, küllerini getiriyor geride kalan yakınları ve Kutsal Ganga'ya serpiyorlar. Henüz ölüme uzak olanlar da geliyorlar Varanasi'ye; çünkü kutsal nehir Ganga’da yıkanmakla günahlarından arınacaklar...

Havalimanı binasından çıkar çıkmaz yapış yapış nemli bir havayla karşılaştığım Varanasi’de ilk durağımız şehre 12 kilometre mesafedeki Sarnath oldu. Ganga ve Ghat’ları görmek için biraz daha sabretmeliyim...


Varanasi Hindular için ne denli kutsal ise Sarnath da Budistler için o kadar kutsal bir mekân… Öyküyü bilirsiniz; Siddartha bir incir ağacının altında yaptığı meditasyon sonrasında nefret, hırs ve cehaletten arınır ve uyandığında artık Buda’dır. İşte bu uyanışın ardından öğretisi Dharma’yı ilk kez Sarnath’da 5 keşişten oluşan küçük bir gruba anlatır. Bu yüzden Sarnath’daki bu geyik korusu bugün Budistler için önemli bir hac mekânı...

Sarnath’a girer girmez Budistler için mekânın önemini anlıyorsunuz zaten. Etrafta Hintliler kadar Tayland, Kore, Japonya, Tibet, Nepal ve Myanmar gibi Budist ülkelerden gruplar da var. Bazıları kendilerine eşlik eden din adamlarıyla birlikte parkı ziyaret ediyorlar ve ibadetlerini farklı ritueller şeklinde yerine getiriyorlar.

Sarnath'dan Kareler;











Sarnath’daki bu korulukta pek çok antik tapınak kalıntısı ile birlikte, dünyadaki diğer Budist ülkelerce inşa edilmiş yeni tapınaklar da mevcut. Bu arada küçük bir ayrıntı; Sarnath’daki –ve Varanasi’deki- tüm tapınaklar 12. yüzyılda Gurlu Sultanı Muhammed tarafından yerle bir edilmiş.

Sarnath’daki tapınakların kuşkusuz en önemlisi yaklaşık 45 metre yüksekliğindeki silindir şeklinde tuğla ve kayalardan yapılmış Dhamekh Stupa. Bu tapınak söylenceye göre tam olarak Buda’nın öğretisini ilk kez anlattığı yere kurulmuş... 


Dhamekh Stupa

Sarnath sonrası Varanasi’ye giriyoruz. 

İlk karşılaştığım Hindistan’a özgü o bildik manzaralar; bisiklet ve motosikletli kalabalıklar, yaya kalabalıklar, dilenenler, satıcılar ve mutlak bir sefalet ve pislikten oluşan keşmekeş…

Varanasi'nin göbeğinde fakat dışarıdaki gerçek Hindistan’dan yüksek duvarlarla ayrılmış, içerisinde duvarın hemen arkasındaki sefaletten eser olmayan lüks otelimiz The HHI’ya hızlı bir check-in yapıyor hemen ardından soluğu Varanasi sokaklarında alıyoruz yine. Bir an önce Ganga’yı ve Ghat'ları görmeliyim!

Ghat kutsal nehir Ganga’nın sularına kadar inen geniş basamaklara verilen isim. Ghat’lar Varanasi’nin simgesi. Varanasi'de, bazıları cenaze yakma alanı olarak işlev gören yaklaşık 100 kadar Ghat var. İçlerinde en bilineni ise her akşam Ganga Aarti töreninin - ayininin - düzenlendiği Dashashwamedh isimli olanı…

Otelden çıktıktan sonra bir süre tarif edilmesi imkânsız trafiğin içerisinde Rickshaw ile gidiyoruz. Ardından biraz da gittikçe daralıp kalabalıklaşan sokaklarda yaya devam ediyoruz. Kalabalığın arasında yürümeye çalışırken dilenciler için açık hedef olmanın dışında sağdan soldan hepsi “Sir” ile başlayan veya biten bir sürü soru ve yorumla karşılaşıyorum; “Nerelisiniz, Sir?”, “Güzel kamera, Sir”, “Sir, tekne turu ister misiniz?”… Hatta yanıma yaklaşan bir velet aynen şöyle diyor; “Sir, you beautiful, you like Indian, Sir”. Meali; "Güzelsiniz Sir, Hintli’ye benziyorsunuz..." Beğenilmenin gururu ile Hintli’ye benzetilmenin hayal kırıklığı arasında yürümeye devam ediyorum.


Bir Hindistan klasiği

Varanasi sokaklarından

Yine Varanasi sokaklarından

Bir Hindistan klasiği daha; Sadu

Varanasi caddeleri

Varanasi sokaklarında Gandhi'nin
reenkarnasyonu ile karşılaşmak

Benares'in çocukları

Sokaklardan

Sokak satıcısı

Sadu'lar kadar olmasa da benim için önemli bir Hindistan sembolü;
Hindustan Ambassador marka otomobil

Bir süre sonra, gün akşama yaklaşırken bir anda kendimi Ganga’nın karşısında buluyorum. Tam da Ghat’ların en ünlüsü Dashashwamedh'in basamaklarının başladığı noktaya çok yakınım.

Güneşin batmasına yakın ortalık iyice kalabalıklaşıyor. Her akşam tekrarlanan Ganga Aarti töreni için yer kapma telaşında herkes. Biraz önce benim de geldiğim kalabalık yoldan insanlar gelmeye devam ederken, bazıları da tekneleri doldurmuş, Ganga üzerinde, töreni izlemek için Ghat Dashashwamedh’in basamaklarına olabildiğince yaklaşıyorlar. Töreni tam karşıdan gören kafenin balkonuna yerleşiyorum...

Aarti töreni Ghat’ın basamakları üzerindeki sahnede, safran rengi özel giysiler giyen bir grup genç Pundit (bir çeşit Hindu rahip) tarafından gerçekleştiriliyor. Aarti kişinin Tanrıya olan mutlak ve korkusuz sevgisinin ifadesi. Bir şarkı formunda ve derin bir saygı ve hayranlıkla söyleniyor. Bir tür meditasyon. Hinduizm’de bilgi anlamına gelen, kutsal metinler olan Veda’larda yer alan Ateş ritüellerinen köken aldığı düşünülüyormuş...

Hint ezgileri, çan sesleri, şamdanlar, tütsü kokusu eşliğinde Punditlerin gerçekleştirdiği, kaçınılmaz şekilde turistik bir hale dönüşmüş ama yine de ilginç Aarti törenini merak ediyorsanız işte size bir link; Ganga Aarti ...


Ganga Aarti'den fotoğraflar:








Tütsü arınmış bir ruh halinin simgesidir...

Ertesi sabah güneş doğmadan çok önce kalkıp, tekne turu için yollara düşüyoruz. Yolun bir bölümünü araçla gittikten sonra karanlık ve dar sokaklarda, hızlı adımlarla Ganga'ya doğru ilerliyoruz. İşte o sokaklarda Hindistan'a özgü gerçek fakirlik ve sefaletle karşılaşıyorsunuz. Yolun iki yanında neredeyse her köşede, her kuytuda -varsa- battaniyesine sarınmış, uyuyan bir evsiz var. Sokağın iki yanındaki evlerin tamamıysa tek oda ve kapı yerine sadece asılı bir perde var. Ganga’ya yaklaştıkça sokaktaki kalabalık artıyor. Turistler ve arınmak için Ganga’ya gidenler dolduruyor dar sokağı. Yavaştan evsizler de günlük yaşamlarına uyanıyorlar. Tek odalı evlerin sakinleri kapı görevi gören perdelerin arkasından çıkmaya başlıyorlar. Kimi az önce yattığı kaldırımın hemen dibine çömelip dişlerini fırçalarken, bir diğeri “doğal” ihtiyaçlarını yakındaki bir köşede kimseye aldırmaksızın gideriyor… Hindistana özgü o baharat kokusuna idrar kokusu karışırken Ghat’lara ve Ganga'ya ulaşıyoruz.

Ghatlardan birinden teknemize geçip yerleşiyoruz. Motorsuz büyükçe bir kayık olan teknemizin kontrolü henüz 20’li yaşlarda bile olmayan kaptanımızda. Daha güneş doğmamış olsa da Ganga ve Ghatlar insan dolu.

Güneş doğarken Varanasi manzaraları;



 



Yavaş yavaş ortalığın aydınlanmasıyla Ghatlar iyice görünür hale geliyor. Uzun zamandır fotoğraflarından aşina olduğum o klasik Varanasi manzarası tüm ihtişamıyla karşımda... Bir gezgin olarak, özel mekânlarımdan birini ilk kez gördüğüm an adeta kutsaldır benim için. Heyecan doludur. Fakat bu kez bir istisna yaşıyorum. Bir gün önce sokak bitip de Ganga ve Ghatlar ilk kez karşıma çıktığında çok heyecanlanmıştım doğru ama bu sabah teknede güneşin doğuşuyla birlikte gördüklerim karşısında hissettiklerim çok daha yoğun. Güneşin doğuşuyla karşımda beliren Varanasi'nin Ganga üzerindeki tekneden manzarası kesinlikle inanılmaz...

Varanasi'deki bazı Ghatlar Krematoryum yani ölü yakma alanı olarak kullanılıyor. En bilinenlerinden bir tanesi tekneyle iyice yaklaştığımız Manicarnica GhatGanga Ghat’larındaki ölü yakma törenleri binlerce yıldır uygulanan bir gelenek. Varanasi Ghat’larında yılda yaklaşık 100 Bin cenaze yakılıyormuş.

Hinduizm’de cenaze özel bir ritüel ile yakılıyor; işlemden önce vücut yağlanıyor. Erkekler yüzleri yukarı bakar şekilde yakılırken, kadınların yüzleri aşağıya bakıyor. Cenaze ateşi için genellikle sandal ağacı kullanılıyor ve yaklaşık 400 kilogram kadar oduna ihtiyaç var. Yakma işlemi esnasında cenazenin yakıldığı alanı arındırmak ve hayaletleri uzaklaştırmak için Mantra’lar söyleniyor ve bir sunak üzerinde Ateş Tanrısı Agni’ye sunulan adaklar var.

Odunların üzerine cenazeyle birlikte kişisel eşyaları da konuluyor, çünkü ölümün bulaşıcı olduğuna ve bu kişisel eşyalarla başkalarına bulaşacağına inanılıyor. Kadınların bu ritüele katılmalarına izin verilmiyormuş. Yüksek sesle ağlayan kadınların, ruhun Nirvana’ya yükselmesine engel olacağına inanılıyormış. Bazen de ölen erkeğin dul eşi odunların üzerine çıkıp ateş yakılana kadar orada kalıyormuş. Ölen erkeğin geride kalan karısının da onunla birlikte yakılması geleneği Suttee’nin günümüzdeki uygulanışı olarak…

Ölü yakma ritüelinin bir parçası olarak saçlarını kazıtmış ve beyazlar giymiş en yaşlı veya en genç erkek evlat odunları ateşe veriyor. İşlem sonra erdiğinde yakılan kişiden geride kalanları toplayan ve Ganga’nın sularına bırakansa Dokunulmazlar

Dalit’ler veya Dokunulmazlar Hindistan’daki Kast sisteminin dışında ve en altında kalanlara verilen isim. Dokunulmazlar denmesinin nedeni de bu kişilerin, Hinduların iğrendiği ve aşağılayıcı bulduğu, tuvaletlerin temizlenmesi, cenaze artıklarıyla ilgilenilmesi, hayvanların bakımı gibi işleri yapıyor olmaları. Bu nedenle “dokunulmayacak” kadar pis olarak görülüyorlar ve sıradan bir insan gibi bile karşılanmıyorlar. Bugün Hindistan’da 200 Milyon kadar Dalit yani Dokunulmaz varmış…

Diğer bir taraftan bu ölü yakma ritüeli için gerekli yaklaşık 400 kilogramlık sandal ağacı odunu oldukça pahalıymış. Dolayısıyla az önce anlattığım bu ritüelle yakılanlar hali vakti yerinde olanlar. Daha fakir olanların cenazeleri ise başka Ghatlar’daki Hindu geleneklerine pek de uygun olmayan fırınlarda yakılıyor. Ya da yakınları tarafından cesetleri öylece Ganga’ya bırakılıyor… Din Adamları, hamileyken ölmüş kadınlar ve 5 yaşından küçük çocukların da “günahsız” kabul edilip yakılma sürecinden muaf tutuldukları ve cenazelerinin Ganga’nın sularına öylece bırakıldığı düşünülürse nehrin yüzeyinde veya kıyıya vurmuş bir ceset görmek Varanasi’de çok doğal…

Bir de belirtmem gereken önemli bir not; cenaze yakma ritüelinin fotoğrafını çekmeniz kesinlikle yasak. Hindular, fotoğraf çekilmesinin, yanan kişinin ruhunun serbest kalmasına engel olacağına inandıklarından,  bu işi gizlice ya da devasa tele objektiflerle uzaklardan bile olsa yapmamak en doğrusu. 

En bilinen Cenaze yakma alanlarından Manicarnica Ghat

Birazdan yaklaşık 400 kg'lık Sandal Ağacı odununun üzerine yerleştirilip
yakılacak Cenaze

Varanasi'de Ganga sularında böyle bir manzara ile karşılaşmak çok doğal...

Cenaze yakmak için gerekli malzemelerin satıldığı bir tezgah

Yanık insan eti kokusu Ganga’nın kendine özgü pek de hoş olmayan kokusuna karışır, Dokunulmazlar henüz dumanı tütmekte olan kül ve insan bedeni artığı yığını küreklerle Ganga’ya savururken krematoryum olarak çalışan Ghat’dan uzaklaşıyoruz. 

Artık gün iyice aydınlandı. İlk bindiğimiz teknedeki genç kaptanımız tek başına kürek çekmekten yorulduğundan motorlu daha büyük bir tekneye geçip turumuza devam ediyoruz. 

Ghat’larda Hindular Ganga’nın sularında günahlarından arınmak için yıkanıyorlar. Kimileri “arınma” ayinini bitirmiş basamaklar üzerinde meditasyon yapıyor. Kimileri ise gündelik yaşamlarına dönmüş bile; ya teknesiyle turist teknelerine yanaşıp bir şeyler satma derdinde ya da Ganga'nın sularında çamaşır yıkıyor…

Hindular ne olursa olsun kutsal Ganga’nın kirlenmeyeceğine inandıklarından bu konuda herhangi bir önlem alınmamış. Yıllarca kanalizasyon ve fabrika atıklarıyla nehrin suları kirletilmiş. Ayrıca doğrudan Ganga’ya atılan cesetler ve yakılmış ceset artıkları da düşünülürse Ganga günümüzde dünyanın en kirli nehirlerinden biri. Buna rağmen her sabah binlerce insan “arınmak” için bu kirli sularda yıkanıyor hatta nehrin suyundan içiyorlar. Şehir halkı kutsal kabul ettikleri bu kirli suları gündelik işlerinde de kullanıyorlar, çamaşırlarını bu sularda yıkıyorlar. Cehalet mi yoksa İnanç mı bir şey söylemek zor. İnsan tüm bunları gördükten sonra; şimdiye kadar tüm Hindu ırkı, çoktan kolera veya benzeri bir salgın hastalıktan ölmüş olmalıydı diye düşünüyor ister istemez. Fakat binlercesi karşımda ve yine Ganga’nın sularında “arınıyorlar”… Ya gerçekten inandıkları gibi Ganga kutsal ve asla kirletilemez ya da nehir sularındaki mikroplara karşı bir şekilde bağışıklık geliştirmişler.

Sabahın erken saatlerinde Ganga'da arınan Hindular

Ghat'lardan

Ghat'lardan bir kare daha

Günahlarından arınabilmek için her sabah Ganga'ya girenler

Arınma

Ganga'nın suyunu içebilecek kadar inançlı bir Hindu

Ve Ganga'nın sularında çamaşır yıkamak...

O sabah Varanasi’de sadece 3-4 saat içerisinde gördüklerim insanı fazlasıyla şaşırtacak şeylerdi. Yaşadığımız bildiğimiz dünyadan farklıydı. Sanki bu dünyaya ait olmayan görüntülerdi. Hala hafızamdaki o görüntüler sayesinde içimdeki “Bir gün mutlaka Varanasi’ye yeniden gitmeliyim” düşüncesi hep uyanık kalacak sanırım.

Ganga’daki tekne gezisi sonrası biraz şehrin dar sokaklarında dolaştıktan sonra bir süre Banaras Hindu Üniversitesi’nin kampüsünü turladık. Banaras Hindu Üniversitesi Asya’nın en büyük üniversitelerinden biriymiş ve adeta “git git bitmeyen” kampüsü 5 kilometrekareden büyükmüş. Hinduizm ve Budizm için bu denli önemli, adeta her köşesinde farklı bir dini ayinle karşılaştığınız bir şehirde Asya’nın en büyük ve önemli üniversitelerinden birinin yer alması ilginç geliyor bana.

Günün sonunda havalimanına doğru yol alırken, son 2 gündür gördüğüm inanılmaz manzaralar kafamdaydı. Hala da neredeyse tüm ayrıntılarıyla aklımdadırlar. Bu çok özel şehre mutlaka yeniden gelmeliyim...



Etiketler: , , ,