Bu sezon Antalya Büyükşehir Belediyesi (BŞB) Basketbol
Takımını ilk kez, kendi sahasında oynadığı ligin 2. haftasındaki Darüşşafaka
Doğuş maçında izledim. Ve o gün Antalya BŞB'li Basketbolculara “Ligde kendi
sahanızdaki ilk maçınızda kime karşı oynamak istemezsiniz?” diye sorsak sanırım
alacağımız tek yanıt Darüşşafaka Doğuş olurdu.
Türkiye Basketbol 2. Liginin (TB2L) bence en büyük şampiyon
adayı Darüşşafaka Doğuş, mevcut kadrosuyla Beko Basketbol Liginde bile orta
sıraları zorlar desem sanırım abartmış olmam. Koçları Orhun Ene’nin
kariyerinden söz etmeme gerek yok. Kadrolarında Bekir Yarangüme, Nedim Yücel,
Ersin Görkem gibi ciddi Beko Basketbol Ligi tecrübesi olan oyuncuların yanı sıra TB2L için
kariyeri biraz fazla iki de yabancı var;
Oyun kurucu Lynn Greer ve power forvet Lawrence Roberts. Her ikisi de NBA
tozu yutmuş bu oyunculardan Greer’i Fenerbahçe’den, Roberts’i ise Anadolu
Efes’den tanıyoruz zaten.
O gün Antalya BŞB, Darüşşafaka Doğuş’a 63-78 skorla
yenilirken, aradaki fark iki takımın oynadığı basketboldan ziyade bütçeleriydi.
Darüşşafaka Doğuş’un kariyerleri “havalı” yabancılarına karşı bizde önceden
oynadığı takımlar listesinde neredeyse sadece TB2L takımları olan Henry Antwan
Dobie ve kişisel fikrim “olmasa da olur” Damien Lamone Kinloch vardı. Türk
oyuncularımızı ise izninizle kıyaslamıyorum…
Maç sonrası Işıklardaki Salonun müdavimleri konuyu iki takım arasındaki bütçe farkına getirip, Antalya BŞB için ise “Bu takım düşmesin yeter” diyordu.
Ardından Antalya BŞB’nin bu mütevazı bütçeli kadrosu Koçları
Levent Lüle ile ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Ligin 6. Haftasında
Antalya BŞB kendi sahasında Best Balıkesir’e yenilirken zaten kısıtlı
kadrosundan ilk kaybını veriyor takım Soner Şahin’le yollarını ayırıyordu. O
gün itibarıyla Antalya BŞB ikisi de deplasmanda 2 maç kazanabilmişti; İstanbul
DSİ ve Maliye Milli Piyango. (Bu
takımlardan Maliye, 14. Haftanın bittiği şu günlerde anda ligde 15. İstanbul
DSİ ise 14. sırada). İtiraf etmeliyim o gün ilk kez “2. Ligden de düşer miyiz?” sorusu belirmişti kafamda. Ve eğer
işler korktuğumuz gibi olsaydı, büyük ihtimalle bu maçtan söz ederken “sonun
başlangıcı” diyecektik…
Ligin 8. haftasında Antalya BŞB, güçlü Vestel’i Işıklardaki
salonda 96-87’lik skorla geçti. Yukarıda “olmasa da olur” dediğim Damien
Kinloch ise 19 sayı, 6 rebount ve 3 blok ile benim izlediğim en iyi oyununu
sergileyip adeta beni utandırıyordu. (Bu arada bir hatırlatma, Vestel ligin 13.
haftasında Darüşşafaka Doğuş'u yendi!)
İşler korktuğumuz gibi olsa “sonun başlangıcı” diyecektik
dedim ya; bir sonraki hafta koç Levent Lüle takımı bıraktı. Benim gibi,
yaşadığı şehrin takımının kendi sahasındaki maçlarını izlemekten keyif alıp,
biraz da internette desteklediği takım hakkında –bulabildiklerini- okuyan sıradan
bir basketbolseverin bu istifayı anlaması pek mümkün olmasa da aklıma sağır
sultanın bile duyduğu, ekonomik sıkıntılardan başka neden gelmiyor açıkçası.
Bir sonraki rakip Akhisar’ın karşısına çıkarken takımın
başında, Antalya’da eline basketbol topu almış herkesin tanıdığı eski yardımcı
koç Mehmet Bitim vardı. Ne yalan söyleyeyim ısınmada iki takım oyuncularını
izlerken Antalya BŞB’nin bu maçı kazanmasının imkânsıza yakın olduğunu
düşünmüştüm. Hele de maç başlayıp Akhisar’ın 15 numarasını izlerken. “Allah her koça böyle bir pivot nasip etsin” diyeceğim “15 numara” Hakan Yapar maçı 22
sayı 16 rebount ile ve neyse ki 5. faulünü alıp son dakikalarda takımını yalnız
bırakarak tamamladı. Bizde de devleşen bir Henry Dobie vardı (28 sayı 4 asist)
ve maç bittiğinde maçın başında hiç ümidim olmasa da skor tabelası 101-94
Antalya’yı işaret ediyordu.
Ardından deplasmanda Özel Gelişim Koleji’ne 106-78 yenilen
Antalya BŞB’nin, kendi evinde bir sonraki rakibi Yeşilgiresun Belediye’ydi. Ve
maç başlarken Mehmet Hoca’nın işi oldukça sor görünüyordu. İlk 11 maçta 6.8
sayı ve 3.8 rebount ortalamasıyla oynayan Umut Durmuş takımdan ayrılan ikinci
oyuncu olmuştu. Damien Kinloch sakatlığı nedeniyle tribündeydi ve rakip takım
hiç de fena bir takım gibi görünmüyordu.
O gün, sahada işler aksadığında dönüp de bench’e bakan
Mehmet Bitim Hoca’nın yerinde olmak istemezdim açıkçası. Hatta yanında
“rotasyon” sözcüğünü kullanmaya bile korkardım. Kenarda oturan oyunculardan dördü neredeyse hiç maç tecrübesi olmayan gençlerdi. Fakat Antalya BŞB o maçı da
aldı. O gün Alparslan Uruk attığı 30 sayıyla maçın kahramanı olurken, İsmail
Esmeray da 17 sayı ve 10 rebount ile double-double yapıp adeta “Ben de varım”
diyordu…
Antalya oynadığı basketbolla olmasa da mücadelesi ve aldığı
sonuçlarla herkesi şaşırtmaya devam ederken bir kez daha koç değiştirdi. Son 3
haftada 2 zorlu maç kazanan Mehmet Bitim’in yerine yönetim Serhan Aydanarığ ile
anlaştı. Serhan Beyi tanımam ama ben sıradan basketbolsever olarak Mehmet
Bitim’i takımın başında sevmiştim açıkçası. Takım elbise ile başlayıp, önce
ceketini, sonra kravatını çıkarıp kolarını sıvayan ve kenarda adeta takımla birlikte savunma yapan Bitim,
nasıl desem bu takıma “yakışmıştı”…
Hacettepe Üniversitesini yeni koçları ile deplasmanda
yendikten sonra Antalya BŞB kendi evinde yine güçlü bir rakibin, İstanbul
BŞB’nin karşısına çıkıyordu. Isınmada karşı takımı görünce yine korktum itiraf etmeliyim. Maç başlamadan önce karşı takımın saha kenarı ekibinden bir tanıdık
“En az 15 farkla yeneriz” derken ben de aynı şeyi düşünmüştüm, ne yalan
söyleyeyim. Ama takım yine beni yanılttı ve Henri Dobie’nin harika oyunu (27
sayı ve 8 asist) ve Özgür Adıgüzel’in üçlükleriyle (6’da 4 üçlük attı) maçı
aldılar…
Yılın son günlerinde bu yazıyı yazarken ligde 14. hafta
bitmiş. Antalya BŞB 8 galibiyet ve 6 mağlubiyetle 18 takımlı ligin 10.
sırasında... Bir sonraki maçı kendi sahasında, sıralamada kendisinden bir alt
sıradaki Aydem Pamukkale Üniversitesi ile oynayacak. Fakat bu sefer ısınmada karşı takım
nasıl görünürse görünsün, kadrosunda kimler olursa olsun korkmayacağım. Antalya
BŞB bu maçı alabilir diye düşünüyorum. Ligde birinci devrenin bitmesine ise 3 maç
var; içeride Aydem Pamukkale Üniversitesi ve Pertevniyal Gençlik, deplasmandaysa Final Gençlik. Ve Antalya Büyükşehir iyimser tahminle 3’de 3, kötümser tahminle
ise 3’de 2 yapacaktır diye düşünüyorum.
Her ne kadar Antalya BŞB’sinin büyük olasılık ilk yarıyı 10
veya 11 galibiyetle ve orta sıralarda bitirecek olması “takımın düşmesi” kâbusundan
beni uzaklaştırsa da daha ilerisi için ciddi endişelerim var. Evlerden uzak;
eğer Henri Dobie veya Alparslan Uruk sakatlanır veya takımdan ayrılırlarsa halimiz
nice olur? Özgür Adıgüzel veya İsmail Esmeray’ın yerine koyabileceğimiz
oyuncumuz var mı? Zaten genç takımın ilk beşinden 4 oyuncu kenarda kadroyu
doldurmak için otururken Berkay Gülek, Seray Yıldırım veya Hasan Karabulut'dan birinin yerine genç takımdan gelebilecek oyuncu kaldı mı?
Belediyelerin spor kulübü kurmalarından oldum olası
hazzetmesem de bizim ülkemize de bu kaçınılmaz bir gerçek. TB2L’de bile Antalya
dâhil 4 belediye takımı var. Diğerlerini bilmiyorum ama Antalya Büyükşehir
Belediyesinin takıma yaklaşımı dışarıdan bakıldığında “Bunca işin arasında kim uğraşacak şimdi basketbolla” şeklinde. Büyük
olasılıkla Belediyenin kendince bir nedeni vardır. Ama geçen yıl Beko Basketbol
Liginden düşen takımın, TB2L’de hala aynı sıkıntıları yaşıyor olmasını, tribünde
oturan basketbolsever olarak Ben, anlamak istemiyorum.
Bence bu takım her şeye rağmen maç kazanarak kendisine
yapılan bu “üvey evlat muamelesine” en iyi yanıtı veriyor. Üvey evlat muamelesi
derken, ekonomik sıkıntıları falan bir kenara bırakın kulübün internet sitesine
oyuncuların isimlerini ve birer fotoğrafını koymak çok mu zordur?
Yine sıradan bir basketbolsever olarak şöyle bir hayalim var;
Antalya bu kulübe sahip çıkmış, hatta Belediye zaten bir süredir ilgi
göstermediği kulübü azat etmiş, Antalyalı bir “marka” da çıkmış takıma sponsor
olmuş, ismini takıma vermiş ve takım yeni ismiyle önümüzdeki yıl birinci lige
çıkıp, bir sonraki sezonda da Beko Basketbol Liginin en zorlu deplasmanı olmuş…
Çok şey mi istiyorum? Belki de. O zaman daha mütevazi bir hayal kurayım; Antalya’lı işadamları bu takıma sahip çıkmışlar, adeta sokakta yürürken bile sakat
olduğunu fark edebileceğiniz Damien Kinloch yerine, aynı pozisyona iyi bir
yabancı oyuncu transfer edilmiş, oyuncuların –varsa- alacakları ödenmiş ve koçun yanında “korkmadan” rotasyondan söz edebilmek için de 1 veya 2 yerli
oyuncuyla anlaşılmış. Yine mi çok şey istiyorum?
O zaman Bizler de bu takımdan çok şey istiyoruz.
Yok mu Antalya’da bu takıma sahip çıkacak birileri
gerçekten? Hepsini geçtim salonu dolduracak kadar da mı yok?