Adı savaşla özdeşleşmiş uzak ülke; Vietnam
Hue'den Hoi An'a
Vietnam’da puslu bir havaya uyandığımız o sabah Hue’den Hoi
An’a doğru yola çıktık.
Fakat tabii ki bu güzel şehirde biraz daha oyalanmak
kaçınılmazdı. Parfüm Nehrini ve nehir boyunda bekleyen gezinti teknelerini
izledik bir süre, önceki bölümde sözünü ettiğim Heykeller Parkına kısacık da
olsa bir göz attık, meydanda futbol oynayan çocuklara takıldık ve Ho Amca’nın
mezun olduğu liseyi gördük. Quoc Hoc ismindeki, yetenekli öğrencileri kabul
eden bu lise Vietnam’daki ikinci en eski liseymiş ve ülkedeki eğitim kalitesi
açısından da daima ülkenin en iyi üç lisesinden biri olmuş. Ho Chi Minh dışında
diğer meşhur mezun da Ngo Dinh Diem… İlginç bir tesadüf; Amerikan Savaşının
hemen öncesinde Kuzey Vietnam’ın başındaki Ho Chi Minh ile Güney Vietnam’ın
başında olup daha sonra CIA’in organize ettiği darbe sonrası öldürülen Ngo Dinh Diem aynı liseden mezunmuş. Ve hayır; aralarında 11 yaş fark var, yani
aynı dönemlerde Hue’deki bu Lisede bulunmuş olamazlar.
|
Hue, Parfüm Nehri kıyısında gezinti tekneleri |
|
Bir başka açıdan, hafif HDR tarzı tekneler |
|
Parfüm Nehrinden |
|
Ho Amca'nın da mezun olduğu "Huoc Hoc" Lisesinin girişi |
Hue’den Da Nang’a doğru giderken yol üzerinde harika bir
plajda mola verdik. Lang Co kilometrelerce uzunluğunda harika kumdan bir plaj.
Önceki gün burada yüzme planları yaparken bir anda kapanan hava nedeniyle, mola
verdiğimiz tesiste, bir Vietnam kahvesi içimlik oturup manzaranın tadını
çıkardık.
Gözlerimin önünde alabildiğince uzanan güzelim sahili
seyrederken, yıllardır Antalya’da yaşayan ve kıyısından köşesinden de olsa turizmin içinde
olan biri olarak iyi ki Avrupa’dan çok uzaklardayız diye düşündüm. Düşünsenize;
Allah muhafaza, 11.400 kilometre sahili olan Vietnam, Avrupa’ya bizim gibi üç
bilemedin dört saatlik uçuş mesafesinde olsaydı turizm istatistiklerimiz bundan
nasıl etkilenirdi?
Lezzetli kahvelerimizi bitirip, Hai Van geçidine doğru yola
çıktık. (Bu arada parantez içi bir not; Vietnam kahvesi gerçekten çok güzel!).
Deniz seviyesinden bir anda kıvrılarak Beş yüz metrelere
yükselen Hai Van geçidi, Vietnam’ın en önemli ana yolu Highway 1’in üzerinde ve
iki önemli şehir; Hue ve Da Nang arasında yer alıyor. Eminim bu sözünü ettiğim
500 metre yükseklik, duyduğunda herhangi bir Türk Vatandaşının yüzünde “alaycı”
bir gülümsemeye neden olacaktır. Ne de olsa Kop Geçidi 2370, Zigana Geçidi
2032, Antalya’ya gelirken geçtiğiniz Çubuk Beli ise 925 metre rakımda… Yine de Hai Van’a saygılı olmalı, bu mütevazı
rakım bile onu Vietnam’ın en yüksek geçidi yapıyor.
Tahmin edileceği üzere, inip çıkması 20 kilometre süren bu
geçidin harika manzaraları var. Tabii eğer hava açıksa. Çünkü geçit tıpkı biz
geçerken de olduğu gibi genellikle sisle kaplı oluyormuş. Hai Van ayrıca, kuzeyden
gelen soğuk Çin Rüzgârlarına karşı bir bariyer gibi durduğundan Kuzey ve Güney
Vietnam arasında iklimsel bir sınır da oluşturuyormuş. Kış aylarında (Kasım ve
Mart, aynı yarıküredeyiz) Hai Van’ın kuzeyi soğuk ve yağışlıyken güneyi ise
açık ve sıcak olabiliyormuş ki bu bizlerin de o Aralık günündeki tecrübesi ile
sabittir.
Biraz havanın sisli ve yağmurlu olmasından biraz da bir
tarafı uçurum dar yolların sağda durup bir beş dakika olsun fotoğraf çekmemize
bile izin vermemesinden Vietnam’ın bu önemli geçidindeki güzel manzaranın
fotoğraflarını çekemedim. Mola verdiğimiz geçidin en yüksek noktasındaki
fotoğraflarla idare edeceksiniz artık…
|
Lan Co Plajından |
|
Hai Van Geçidinin en yüksek noktasında Amerikan Savaşından kalanlar |
|
Hai Van; Mola yeri kahvehanesi. Çaylar Şirketten değil... |
Hai Van’dan inişte iyileşen hava koşullarıyla birlikte Da
Nang’a girdik. Da Nang, Güney Çin Denizi sahilinde, Han nehrinin hemen ağzında
kurulmuş Vietnam’ın önemli şehirlerinden ve neredeyse bir milyon nüfusu var. Da
Nang Uluslararası Havalimanından UNESCO’nun Dünya Miraslarından 3 tanesine kolaylıkla
ulaşabililirsiniz ki bu da Da Nang'ı önemli bir turistik merkez yapıyor.
Kilometrelerce uzunluktaki sahilleri de cabası... (Sözünü ettiğim UNESCO’nun
Dünya Miraslarından üçü ise; geride bıraktığımız Hue’nin İmparatorluk Şehri –Imperial
Citadel-, gitmekte olduğumuz Hoi An ve göremediğim; 4. ve 14. Yüzyıllar arasında
inşa edilmiş Hindu Tapınakları kalıntılarından oluşan My Son Harabeleri)
Benim için ise Da Nang’ın farklı bir önemi var. Bir zamanlar
kendisini pek beğendiğim Hemşire Colleen McMurphy’nin (Dana Delany) yer aldığı, müptelası
olduğum televizyon dizisindeki hikâyenin burada geçiyor olması… Hatırlayanınız
var mı bilmiyorum, ilk özel televizyonumuz Star 1 (Yoksa Magic Box’muydu?) henüz yeni açılmışken, 1990 veya 1991’de Çin Plajı (China Beach) diye bir dizi vardı. Olaylar
Amerikan Savaşının yoğun olduğu dönemde, cepheye yakın bir askeri üsdeki sahra hastanesinde
geçiyordu.
İşte benim bir zamanlar çok sevdiğim bu dizinin geçtiği yer
Da Nang. Amerikan Savaşı sırasında burası tüm Vietnam’daki en büyük Amerikan
üssüymüş. Hatta savaşın en şiddetli olduğu dönemde, buradaki trafik dünyadaki
tüm diğer havalimanlarından daha yoğunmuş…
|
Da Nang Sokaklarından |
Şehir merkezine doğru giderken yolun bir tarafı alabildiğine
kumsal yani Çin Plajı (China Beach). Bir de Vietnamlılara saygısızlık
etmeyelim; plajın gerçek ismi My Khe, China Beach ise Amerikalıların verdiği
isim. Yolun diğer tarafı ise neredeyse 10 kilometre boyunca Amerikalıların eski
üslerinden geriye kalanlar; eski bir pist, çirkin yıkık dökük hangarlar ve
korunma amaçlı beton duvarlar. Ve tahmin edeceğiniz gibi gruptaki dostların tamamı harika
plajları izlemeyi tercih ederken ben diğer tarafı, Amerikalılardan kalan
çirkinlikleri seyrediyordum. Sırf Coleen McMurphy’nin anısına…
Bizim Da Nang’dan geçtiğimiz o gün çok hotel
inşaatı vardı. Umarım değildir ama sanırım şimdilerde Çin Plajı bizim Belek
veya Kundu gibi otelden geçilmeyen bir sahil şeridi haline gelmiştir.
Da Nang şehrinde tek uğradığımız yer önemli bir müze oldu;
Da Nang Cham Heykel Müzesi (Da Nang Museum of Cham Sculpture). Cham Halkı Vietnamlılar işgal etmeden önce, 7. yüzyıldan
1800’lerin başına kadar hüküm sürmüş Champa Krallığı halkına verilen isim. Cham
Halkının en büyük özelliği Hindu olmaları. Müzede Hindu sanatının örneği pek
çok heykel var. Yukarıda sözünü ettiğim UNESCO'nun Dünya Miraslarından üçüncüsü My Son Harabeleri de Champa Krallığından kalma...
|
Cham Heykel Müzesinden; Ganesha; Hinduizm'deki en tanınmış ve saygı duyulan Tanrı temsillerinden biri |
|
Apsara; Hindu ve Budist Mitolojisinde
bulutlarda ve suda
yaşadığına inanılan dişi periler
|
En sonunda ulaştığımız Hoi An’ı ben gerçekten çok sevdim.
Belki de Vietnam’da en sevdiğim şehir burası oldu. Hoi An bir zamanlar oldukça
önemli ve gelişmiş bir liman kentiymiş. Thu Bon Nehri kıyısında kurulu bu
zengin şehirde Çinliler, Japonlar ve onlar kadar olmasa da Hollandalı ve Hintliler
yaşarmış. Artık ticari anlamda eski şaşalı günlerinin çok gerisinde olsa da
oldukça iyi korunmuş Eski Şehir (Old Town) sayesinde bugün, belki de Vietnam’ın
en çok turist çeken şehri olmuş.
Eski Şehrin sokakları seyahat acenteleri, butik oteller,
kafe ve barlar, hediyelik eşya mağazalarıyla dolu. Ve aralarına sıkışmış şehrin
ihtişamlı zamanlarından kalma tacirlere ait tipik Japon evleri veya Çin Tapınakları…
Her köşe başında geçmişin izleriyle karşılaşmanın mümkün olduğu sokaklarda
hoparlörlerden klasik müzik yanını yapılıyor (Vallahi doğru söylüyorum!). Bir
de Hoi An sokaklarında belki yüzlerce terzi dükkânı var. Bu sevimli şehir terzileriyle
dünyaca meşhur; istediğiniz moda dergisinden istediğiniz herhangi bir modeli alın, ilk gördüğünüz Hoi An’lı terziye gidip gösterin, 24 saat içerisinde giysiniz hazır…
İnternette karşıma çıkan bir makalenin başlığı
konuyu harika özetlemiş; “Culture meets couture in Hoi An” (Bunu çevirince
cümlenin ahengi bozuluyor, ama zaten yeterince açık, değil mi?)
Hoi An’da ilk olarak şehrin simgesi Japon Köprüsü'nü gördük. Adeta
bir sanat eseri olan bu köprü 1600’lü yılların başında inşa edilmiş. Zamanında
şehrin iki önemli bölümünü birleştirirmiş; Batıdaki Japon ve Doğudaki Çin mahalleleri... Bu güzel, üstü kapalı köprünün tam ortasında bir de küçük tapınak var. (Böylece bu yazıda da köprülere olan ilgimi sürdürmüş oldum!)
Şehirde birkaç turistik mekânı daha gezdik. Tan Kye Evi, 18.
yüzyıldan kalma Vietnamlı bir Tüccara ait sıradan bir ev. Adeta şehrin tarihini içindeki her ayrıntıda barındıran bu ev
özel bir müze ve müzeyi işleten ev sahipleri yedi kuşaktır bu evde yaşıyorlarmış. Ardınan
da görüntü olarak tapınaktan farkı olmayan Çin Meclisi Salonuna gittik (The
Chinese Assembly Hall). Çinliler anavatanları dışında bir toplum
oluşturduklarında ülkelerde, sosyalleşmek, genç kuşakları eğitmek gibi nedenlere
bu Meclisleri kurmuşlar. Buradan hatırımda kalan tavanda asıl bir sürü konik ve sarmal
şeklindeki tütsü ve içlerindeki sarı kâğıtlar. Bu sarı kâğıtlara
dileklerinizi yazıyorsunuz, sarmal tütsünün ortasına asıyorsunuz ve sonran da
tütsüyü yakıyorsunuz. Eğer tütsü sonuna kadar yanarsa dileğiniz gerçekleşiyormuş...
Bir süre daha sokaklarda öylesine dolaştıktan sonra otelimiz
Thuy Duong’a geçtik. Akşam yemeği sonrası kendimi yeniden sokaklara attım.
Ben Hoi An’ı çok sevdim.
|
Hoi An Sokaklarından |
|
Japon Köprüsü |
|
Japon Köprüsü'nün girişi |
|
Japon Köprüsü üzerindeki Tapınak |
|
Thu Bon Nehri |
|
Hoi An Sokaklarından |
|
Hoi An'da Türk İzleri 1 |
|
Chinese Assembly Hall (Çin Meclisi Salonu) |
|
Sarmal Tütsüler |
|
Hoi An'da Türk İzleri 2 Kendilerini tanımasam da, umarım Devrim ve Atilla'nın dilekleri gerçekleşmiştir |
|
Ve Hoi An Sokaklarından son kare... |
Sürecek