Angkor Wat’a karşı gündoğumunu
izleyip bu anı daha sonra anlatıp hava atmak üzere belleğime kaydettikten sonra
bir iki kilometre kadar kuzeydeki Angkor Thom’a geçiyoruz.
Adeta şehir içinde bir
şehir olan Angkor Thom’un sözcük anlamı Büyük Şehir ve Khmer İmparatorluğunun
son başkenti. Kral VII. Jayavarman tarafından 12. yüzyılda yaptırılmış. Geniş
bir hendek ve yüksek duvarlarla çevrili ve yaklaşık üç kilometrekare
büyüklüğünde. Angkor Thom içerisindeki tapınakları gezmeye başlıyoruz.
Önceden uyarmalıyım
yazının bundan sonrası birazcık sıkıcı olabilir, izninizle daha da sıkıcı
yapmamak adına “sonra şuraya gittik, ardından buraya gittik” gibi cümleler
kullanmadan ziyaret ettiğimiz sırayla Tapınakları anlatayım.
Bayon Tapınağı: Tabii ki
önceliği Tapınakların en önde gelenine vermeli.
Burası şehrin tam merkezinde yer alıyor ve zamanında İmparatorluğun
resmi tapınağıymış. Üç katlı, 54 kuleli ve kulelerinde de “Big brother is
watching you” şeklinde, fakat belli belirsiz bir gülümseme ile sizi izleyen 200
kadar devasa yüz tasviri var. Bir de duvarlarındaki kabartmalar, Angkor’daki
tüm tapınaklarda olduğu gibi harika.
Baphuon Tapınağı: Tanrı
Shiva adına yapılmış bir tapınak. Burası en eski ve en fazla hasar görmüş
tapınaklardanmış. Birazcık tırmanmayı göze alırsanız en üst seviyesindeki manzara
fena değil.
Fillerin Terası: Adından da
anlaşılacağı gibi burası bir tapınak değil. Angkor Thom şehrinde geçit
törenlerinin yapıldığı ve ismini –büyük olasılıkla- meydanı çevreleyen,
kayalardan yapılma onlarca fil büstünden alan meydan. Fillerin Terasının hemen bitişiğindeki
bir diğer geniş alanın isimi de; Cüzzamlı Kral Terası (Terrace of the Leper
King). Kral burada halkını dinlermiş.
Neak Pean Tapınağı:
Büyükçe bir havuzun ortasında yükseliyor. İsmi "Birbirine dolanmış
yılanlar" anlamına geliyor ve tapınağın kaidesindeki yılan heykellerinden
(Naga) geliyormuş. Tarihçilere göre bu Tapınak Anavatapta’yı, yani Hindu
mitolojisinde yer alan ve suları tüm hastalıkları iyi eden Himalayalardaki
kutsal gölü temsil ediyormuş.
Preah Khan Tapınağı: İsmi
Kutsal Kılıç anlamına geliyor. Rehberimiz bu tapınağın bir zamanlar 100 Bin
kişiye ev sahipliği yaptığını söylediğinde “Yok artık daha neler” dediğimi iyi
anımsıyorum. Haklıymışım; yazıyı hazırlarken araştırdım, burası 100 Bin kişilik
bir kuruluşun merkeziymiş. Şehir ve Tapınak ileri gelenleri ve Budist
Üniversitesi öğrencilerinin oluşturduğu bir kuruluş…
Ta Phrom: Hiç kuşkusuz
Angkor Wat’dan sonra en bilinen Tapınak. Angelina Jolie’nin "Lara Croft: Tomb
Raider" filmi sayesinde ünlü oldu. Fakat büyük olasılıkla Hollywood etkisi
olmasaydı yine de ünlü olurdu. Çünkü burası Angkor Thom içerisindeki tapınaklar
arasında en iyi korunmuş olanı. Yani nasıl bulunduysa öyle bırakılmış,
Fransızlar bir zamanlar Budist Tapınak ve Üniversite olan Ta Phrom’u bulduktan
sonra olduğu gibi bırakıp hiç ağaç kesmemişler. Angkor denildiğine akla gelen o
taştan duvarları delen, aralarından geçen dev ağaç dallarını en iyi bu tapınakta
görebilirsiniz.
15. yüzyıla
gelindiğinde, Budist bir Tapınak olarak işlevini sürdürmeye devam eden Angkor
Wat dışında, Angkor Şehri tümüyle terkedilmiş. Gerçek neden bilinmiyor ama bazı teoriler
mevcut. Bunlardan ilki çevre krallıkların istilası. Bir diğeri süregelen
savaşlar nedeniyle fakirleşen Angkor Krallığının şehrin ihtiyaçlarını
karşılayamaz hale gelmesi. Krallık şehrin yaşam kaynağı olan su kanallarına gerekli
bakımı yapamayınca Angkor’un kalabalık nüfusunu doyuran pirinç tarlaları susuz
kalmış ve halk da şehri terk etmiş. Ve bir de Veba nedeniyle şehrin büyük
çoğunluğunun ölüp kalanların da şehri terk ettikleri teorisi var. Yazılı
herhangi bir belge olmadığından gerçek neden bilinmiyor. Tek bilinen 19.
yüzyılın sonlarına kadar bu dev şehrin sık ormanlar tarafından kuşatılmış ve ıssız
olduğu. Ve bu terk edilmişlik içinde de ağaçlar, insan yapısı taştan binalara
karşı zamanın onlara sağladığı avantajı kullanıp Ta Phrom’daki o inanılmaz manzaraları
yaratmışlar.
Günün ikinci yarısında yeniden
başladığımız yere dönüp Angkor Wat’a gidiyoruz.
Bu topraklarda, yani
Anadolu’da yaşayan bir gezgin olmanın şöyle bir handikabı var; kimi zaman
gittiğiniz diyarlardaki bazı eserleri gördüğünüzde azıcık burun
kıvırabiliyorsunuz. Hele de öncesinde hakkında methiyeler düzülen çokça yazı okuduysanız.
Sözgelimi, itiraf ediyorum, Peru’ya gittiğimde sürekli karşıma çıkan ve gururla
sergilenen Inka duvarlarına bakıp “Ne var ki, bildiğin duvar yahu?” dediğim
olmuştur. Ne de olsa 1500’lü yıllarda Inka’lar bu duvarlarla uğraşırken, Bizim
Koca Sinan Edirne’de Selimiye’yi inşa ediyordu. Aspendos’daki Antik Tiyatro
biteli ise 1300 yıl olmuştu. İşte Angkor’da böyle bir “burun kıvırma” hissi
yok. Devasa yapının karşısında dururken, şaşırıyor, “Vay be, bunu nasıl
yapmışlar?” diyor Erich Von Daniken’in Tanrıların Arabaları kitabında anlattığı
“kesin uzaylılar yaptı” teorisinin kanıtlarını aramak istiyorsunuz. (Bu arada Inka
duvarlarına hafiftan burun kıvırdıysam da saygıda kusur etmedim ve tabii ki
Machu Picchu’yu farklı bir yere koyuyorum)
Angkor Wat ile ilgili
yukarıda temel birkaç bilgi vermiştim, yeniden yazacak bir şey yok. Tek
söyleyebileceğim şu; gerçekten büyük ve fazlasıyla etkileyici bir mekân.
Angkor Wat’da 1-2 saat
geçirip, gündüz gözüyle de fotoğrafladıktan sonra günün son atraksiyonu için
Phnom Bakheng Tapınağına gidiyoruz.
Phnom Bakheng bir tepe
üzerinde kurulu, Tanrı Shiva’ya adanmış bir Hindu tapınağı. Önce ağaçların
arasındaki bir yoldan tepeye yürüyorsunuz, ardından da hafif piramidi andıran Tapınağın
bir hayli dik ve dar merdivenlerine tırmanıp en yukarıdaki terasa
ulaşıyorsunuz. Ama olay bu cümlede anlattığım kadar basit değil, çünkü bu Tapınak
tüm turistlerin gün batarken Angkor’u izlemek için geldiği yer ve çok kalabalık. Tapınağın oturduğu tepeye giden yolu yürümenin alternatifi fillerle
çıkmak, ama orada da her daim uzun bir kuyruk olduğundan pek tavsiye etmem. Bir de en yukarıda “şöyle harika bir gün batımında Angkor fotoğrafı çekeyim” düşüncesiyle,
tripodunuzu yerleştirip uzun uzun uğraşıp harika kareler çekme fanteziniz varsa
boşverin, çünkü metrekareye sizinle aynı fanteziye sahip en az 3-5 kişi düşüyor…
Fakat fotoğraf çekmeyi kafaya takmazsanız, sadece Angkor üzerinde günbatımını
izlemek de çok güzel. Bu güzelliğe gölge düşüren tek şey ise yıllar sonra bu
yazıyı hazırlarken Phnom Bakheng hakkında okuduklarım; turistler için bu kadar
popüler olması nedeniyle tüm Angkor’da en fazla zarar gören Tapınak burasıymış…
Ve fotoğraflar. Henüz
Temel fotoğraf eğitimi almamışken ve eski makinemle üstelik de Canon 18-55 Lens
ile çektiğim Fotoğraflar, yani iddialı değilim...
|
Angkor Thom'a girerken |
|
Bayon Tapınağı, Duvar kabartmaları |
|
Bayon Tapınağı, Apsara |
|
Bayon Tapınağı, Big Brothers are watching us |
|
Bayon'da Apsara Dansçıları |
|
Bayon'dan son kare |
|
Baphuon Tapınağı |
|
Fillerin Terası |
|
Fillerin Terası'na ismini veren Fil Büstlerinden |
|
Cüzzamlı Kral Terası'ndan |
|
Neak Pean Tapınağı |
|
Angkor'daki irili ufaklı düzinelerce tapınaktan biri |
|
Tapınak Duvarlarından ayrıntı; Apsaralar.. |
|
Preah Khan Tapınağına giderken |
|
Preah Khan Tapınağı |
|
Ta Phrom Tapınağından |
|
Ta Phrom |
|
Ta Phrom'un zaman içinde taş duvarları kaplamış ağaçları |