Saklı ve Güzel Ülke; Laos
Biraz daha Luang Prabang
İnsanoğlu tuhaf gerçekten. İşe
gitmek için 7.30’da kalkmak zül gelirken, Luang Prabang’da, Alms Round’u izlemek için iki sabah üst üste 5.30’da yataktan heyecanla fırlamak nasıl bir şeydir biri bana anlatsın lütfen...
Budizm’de Keşişler yemek pişirmek
ve saklamak gibi dünyevi işlerle ilgilenmiyorlar. Böylece Tapınaklardaki yaşam basitleşirken, spritüal yaşamlarını
zenginleştirmeye de daha çok zaman ayırabiliyorlar. Alms Round geleneği de bu işte sebepten doğmuş; yemek pişirmek gibi dünyevi işlerle ilgilenmeyen Keşişlere
ihtiyaçları olan yiyecekleri halk sunmaya başlamış. Bugün Luang Prabang’da, her
sabah gün doğumuyla birlikte çok sayıda keşiş, ellerinde kendilerine sunulacak
yiyecekleri sakladıkları Alms kapları ile tapınaklarından çıkıp yollara
dökülüyorlar. Diz çökmüş halde onları saygıyla beklemekte olan halk da
hazırladığı yiyecekleri sırayla önlerinden geçen keşişlere sunuyor. Ve bu sunulan yiyecekler de Keşişlerin tek öğünü...
Yukarıda Alms Round dedim, sanırım bunu biraz açmalıyım. Alms’ın sözcük anlamı yardım. Fakat
bizdeki Zekât gibi, yoksullara ya da ihtiyacı olanlara verilen türden bir yardım. Oysa Laos’daki bu gelenekte işler farklı. İnançlı Budistlerin yaptığı klasik anlamda bir yardım
değil. Aksine saygıyla sundukları yiyeceklerin, Keşişlerce kabul edilmesini
diledikleri, bundan mutluluk duyacakları bir durum var burada. Keşişler de yiyecek bulamayacak kadar fakir değiller zaten. Sadece dünyevi işlerden uzak
duruyorlar. İşte bu yüzden Alms Round’u; "Yardım Turu" gibi eğreti bir şekilde çevirmektense olduğu gibi kullandım
yazarken. Ayrıca yaygın kulanılan İngilizce Alms Round sözcüğünün Lao dilindeki karşılığı da; Tak Baat...
Sabahın altısında inceden bir ayazda hafif içim titrerken konakladığımız
Ancient Luangprabang Otelin biraz ilerisinde fotoğraf makinem elimde beklemeye
başlıyorum. Yerel halk çoktan kaldırım
üzerinde diz çökmüş, önlerindeki kapların içinde haşlanmış pirinç topakları,
mandalina ve ne olduğunu bilmediğim başka şeyler hazır bekliyorlar. Aralarında
tek tük törende aktif rol almak isteyen turistler de var. Ama daha kalabalık olan
benim gibi elinde fotoğraf makinesi olanlar. Bu töreni izlerken dikkat etmeniz
gereken bazı kurallar da var tabii ki. Bir kere uygun giyinmelisiniz; uzun
kollu bir şeyler ve pantolon giymelisiniz (hem kadın hem de erkekler için
geçerli ve sunum yaparken ayakkabılar çıkarılmalı). Eğer herhangi bir yiyecek
sunmayacaksanız Keşişlere yaklaşmamalısınız. Sunacaksanız da başınız mutlaka
Keşişlerin başlarından daha aşağı seviyede olmalı. Tören boyunca sessiz
kalmalısınız. Ve bence en önemlisi fotoğraf çekeceğim diye objektifinizi
Keşişlerin burnuna sokmamalısınız ve asla flaş yok...
Bir süre sonra sabahın ayazına rağmen ayakları çıplak keşişler, üzerlerinde
bildik turuncu giysileriyle tek sıra halinde geliyorlar. Kaldırımda diz çökmüş
kendilerini bekleyenlerin önünden sessizce geçerken kaplarını açıp kendilerine
sunulan yiyeceklerin konulmasını bekliyorlar. Gerçekten farklı bir an; sırf Alms
Round’u izlediğim o topu topu 15 dakikanın hatırına bile buralara kadar gelmeye
değer diye düşünüyorum.
Ve kimseyi rahatsız etmeden "flaşsız" çekilmiş birkaç Alms Round fotoğrafı;
Ben iki sabah art arda izlediğim Alms Round töreninde turistlerin neden
olduğu rahatsız edici herhangi bir davranışla karşılamadım açıkçası. Fakat
internette, özellikle de kişisel bloglarda bu konuda yazılmış bir sürü şey var
maalesef. En çok şikâyet edilenler de, en
iyi pozu yakalamak uğruna Keşişlere iyice yaklaşıp törenin ahengini bozan
fotoğraf manyakları… Bu tiplerden hangimiz şikâyetçi olmadık ki zaten? Bir de
töreni sessizce izlemek yerine, aktif rol alan ve Keşişlere yiyecek bir şeyler
sunan turist sayısının giderek artmasından duyulan endişe var. Bu “aktif” turist
sayısından rahatsız olan Luang Prabang halkının,
Alms Round’a eskisi kadar hevesle katılmadığını ve yakında bu eski geleneğin
tamamen ticari bir turist atraksiyonuna dönüşebileceğini söyleyen bir makale
okudum sözgelimi. Bu olasılık insanı üzüyor gerçekten. Alms Round turistlerin
Keşişlere Snickers veya Oreo sunduğu bir abukluğa dönüşmeden Luang Prabang’a
gidin derim…
Alms Round sonrası kahvaltı için otele uğradıktan sonra günün ilk durağı Sabah
Pazarı oluyor. Yolunuz düşerse, sabahın erken saatlerinden itibaren açık olan bu
ilginç Pazarı kahvaltı sonrası yani “tok” ziyaret etmenizi öneririm. Çünkü tezgâhlarda
satılan yiyecekler pek damak zevkimize uygun değil; jel halinde satılan
öküz kanı, yılan, pişirilmiş veya pişirilmemiş halde kurbağa, yarasa, sakatat
ve her türlü böcek gibi farklı bir sürü şey bulabilirsiniz. Damak zevki
dediğimiz şey malum biraz genetik biraz da doğduktan sonra ne ile
beslendiğimizle ilişkili. O yüzden hepimiz annelerimizin yemeklerine bayılırız
ya. Ve yine aynı nedenden ötürü Lao Halkını “insan bunları nasıl yer?” diye
yargılamamalı… Üstelik kötü bir haber de vereyim; AB raporlarına göre 2050 de 9
milyar kişinin protein ihtiyaçlarının karşılanması gerekecekmiş ve bildik kaynaklar
da bunun için yeterli olmayacak maalesef. Arnold van Huis isimli Hollandalı bilim insanı da
gittikçe kalabalıklaşan dünyada et fiyatlarının yükselmesiyle protein
ihtiyacımızı böceklerden karşılamamızın hem çevre hem de vücudumuz için daha
sağlıklı olacağını savunuyor. Tamam, moralinizi bozmayın, bir de iyi haberim
var; yaşlandıkça dilimizdeki tat tomurcuğu sayısı azaldığından yeni tatlara
karşı duyarlılığımız azalıyor. Luang Prabang pazarındaki az önce saydığım
yiyeceklere bile alışabilirsiniz yani…
|
Sabah 8:00 gibi açılan Pazarda tezgahlar hazırlanıyor |
|
Hazır pişirilmiş yemekler |
|
Et Reyonu |
|
Yenmeye hazır balık ve kurbağalar |
|
Lezzetli -ciddiyim!- Mekong Balıkları |
|
Yarasa eti denemek ister miydiniz? |
Sabah Pazarı sonrası gezdiğimiz Wat Mai Suwannaphumaham şehirdeki en büyük
tapınaklardan biri. Burası uzun yıllar Kraliyet Ailesinin ibadet ettiği tapınak
olmuş. Lao Budizm’inin ruhani liderinin de ikametgâhıymış. Ayrıca kabartma resimleri ile ünlü.
Tapınak sonrası karşımıza çıkan bir okulda çocuklarla bir süre şakalaşıyoruz. Yeri gelmişken önemli bir not; Hani bazen sevimli bulduğumuz çocukları, hafifçe
başlarına dokunup da saçlarını okşarız ya; işte Laos’da asla bunu yapmayın. İnsanların özellikle de
çocukların başlarına dokunmayın. Bu çok büyük bir kabalık olarak
algılanıyor...
Sonraki durağımız Luang Prabang’daki en büyük ve belki de en önemli tapınak
oluyor; Wat Xieng Thong (Altın Şehir Tapınağı). Burası Mekong ve Ham Khan
Nehirlerinin birleştiği noktada kurulmuş. Lao Kralları bu tapınakta taç
giyerlermiş. Bir de bu Wat Buda’nın öyküsünün anlatıldığı duvar resimleriyle
biliniyor.
Aslında bu Wat’larla ilgili anlatılacak çok fazla şey var ama sizleri “baymamak”
adına kısa keseyim. Eğer aranızda gerçekten ilgi duyan varsa önerebileceğim
bir link var; Bino Caiña isimli freelance fotoğrafçı ve seyahat yazarı Frameless World isimli sitesinde her bir Wat'ı çok güzel anlatmış.
Wat Xieng Thong’un ardından yürüyerek nehri kenarına gidip Mekong turu için
Laos’a özgü dar ve çok uzun tekneye geçiyoruz. Bu Vietnam’daki Vihn Long’dan
sonra ikinci Mekong turumuz ve kesinlikle ben bu kahverengi akan nehri
seviyorum…
Bir süre manzaranın keyfini çıkardıktan sonra ilk durağımız Ban Xanghai
köyü için karaya çıkıyoruz. Burası başıboş köpeklerin ve çocukların sokaklarda
oynadığı, kadınların çamaşır ve bulaşıklarını uluorta yıkadıkları tipik bir
Laos köyü olmanın ötesinde, yerel pirinç şaraplarıyla ünlü. Burada Lao –Lao
denilen ve cinsel gücü artırdığı iddia edilen, akrep veya yılanlı pirinç
şaraplarının nasıl yapıldığını izleyip ardından da tadına bakıyoruz. (Çok da
beğendiğimi söyleyemem ve cinsel güç üzerindeki etkisini değerlendirebilmek için de bir yudum yeterli değildir, değil mi?) Pirinç şarabı dışında ipek dokumalarıyla
da tanınan bu küçük köyde bir de renkli tapınak ziyaret ettik.
Ardından nehir boyunca dimdik yükselen bir kayalığın içinde, özellikle oyulmuş
gibi duran Pak Ou Mağaralarına gidiyoruz. Teknemiz küçük bir iskeleye yanaşıyor
ve içerisinde irili ufaklı yüzlerce Buda heykeli olan mağaralardan önce daha
aşağıdaki küçük olanına gidiyoruz. Ardından da daha yukarıdaki büyük olanını
görmek için bir sürü merdiveni tırmanıyoruz. Mağaralar yerel halk için oldukça
kutsal bir mekân. Nisan ayında, Lao yılbaşında yüzlerce kişi mağaraları
ziyaret edip Buda heykellerini yıkama törenlerine katılıyormuş. Mağaralardan
daha ilginç olansa merdivenlerde karşımıza çıkan ve ellerindeki kafesleri bize
gösterip para isteyen çocuklar oluyor. Ellerindeki Kafeslerde yakaladıkları serçe
benzeri küçük kuşlar var ve birkaç Kip (Laos para birimi) karşılığında kuşları
serbest bırakıyorlar… Bir zamanlar bizde de olan bir geleneğin turistik hali. Osmanlı’da
kuş satın alıp, azat etmek merhameti gösteren bir sevapmış. Evliya Çelebi’nin
anlattığına göre, kibar bey ve hanımlar tatil günleri İstanbul’da kurulan büyük
kuş pazarlarına gider, parayla satın aldıkları rengârenk kuşları gökyüzüne
salarlarmış. Fakat Osmanlı’da olmayan bir Laos geleneği ise; para karşılığında
kafesteki tarla faresini azat etmek… Evet, bunu da gördüm!
En iyimser tabirle salaş diyebileceğim bir restorandaki öğle yemeğinin ardından
başka bir köye geçiyoruz. Burası çömlek yapımıyla meşhur. Fakat köyün kendisi
çömlek yapımından çok daha ilginç geliyor bana. Bir süre etrafta dolaştıktan
sonra köyün hemen yakınında henüz hizmete açılmamış bir otelin nehir manzaralı terasında oturup günbatımının keyfini çıkarıyoruz.
Büyük olasılık o tesis ve başkaları çoktan açılmış, hizmet veriyorlardır. Ve
umarım Mekong kıyısı zamanla bu tip otellerle kaplanmaz…
Ve Fotoğraflar;
|
Wat Mai Suwannaphumaham'ın Buda heykelleri |
|
Anaokulu bahçesinden... |
|
Wat Xieng Thong |